Birkaç gün sonra havaların daha da soğuyacağını bildiğimiz için otobüse binerek eve gitmek yerine, yürüyerek eve gitmeyi tercih ettik.
Bilin bakalım nerede yürüyoruz? Park dediğinizi duyar gibiyim. Evet, parkta yürüyoruz! Doğru bildiniz!
Tam önümde, elleri cebinde yürüyen Jisung'a biraz yaklaşarak önce lacivert çantasını altındaki iplerden tutarak havaya kaldırdım, daha sonra da iplerinden tuttuğum çantayı bırakarak çantasının beline çarpmasını sağladım.
Jisung, bu yaptığım garip hareketlerle bana bakmadan yürümeye devam etti. Bu yüzden ben de Jisung'la uğraşmayı bırakarak, yanımızda sessizce yürüyen Seungmin'e yöneldim. Bir şeyler düşünüyor gibi gözüküyordu.
"Sessiz sessiz yürüme öyle, konuş benimle." dedikten sonra genç çocuğun ensesine yavaşça vurdum. Herhangi bir tepki vermedi. Neden herkes bu kadar tepkisiz!
"Hayır." dedi dümdüz bir sesle. "Şimdi olmaz."
"Neden?" diye bir soru sormadım çünkü nedenini merak etmiyorum. Onun yerine, "Tamam." dedim ve ne yaptığını anlamlandıramadığım çocuğu kendi hâline bıraktım. Sonra sol eli cebinde, sağ eli ise giydiği ceketin fermuarını tutarak yürüyen Jisung'a döndüm tekrardan. Giydiği ceket bana ait bu arada. Zavallı ceketimin çok kötü göründüğünü de belirtmek isterim.
"Jeongin'le parkta ne yapıyordun?" diyerek bir türlü soramadığım soruyu sordum. Bu soruyu bir türlü soramamamın nedeni ise okulda Jisung'u bir türlü bulamadığım içindi. Verdiğim gerekçeyi okuduktan sonra, "Gidip ona mesaj atabilirdin veyahut onu arayabilirdin." demiş olabilirsiniz. Haksız sayılmazsınız ama Jisung ile mesajlaşırken sinirleniyorum çünkü ne yazdığı anlaşılmıyor. Arama konusuna gelirsek, bu sefer de Jisung'un ne dediği anlaşılmıyor. Telefonunun bir yeri bozukmuş da.
Jisung, sorduğum soruyla birlikte önüne bakmayı bırakarak bana döndü ve direkt gözlerimin içine bakarak, "Asıl sen yanındakiyle ne yapıyordun?" diye sordu.
Soruya soru ile karşılık verdi, çok şüpheli.
"Yürüyordum." Cevabını verdim. Beni nasıl gördüğünü de anlamadım ayrıca. O gün başarılı bir şekilde ondan kaçtığımı düşünüyordum.
Dediğime karşılık gözlerini kısarak bana baktı. "Ben de oturuyordum."
"Bir de Jeongin'in anlattığına gülüyordun."
"Sen de kahverengi saçlıyla el ele tutuşurken etrafta geziniyordun." Jisung söyleme şöyle şeyler! Bir fena oluyorum.
"El ele tutuşmuyorduk!" derken sesim biraz yüksek çıkmıştı. "Bilekten tutuşuyorduk." derken de yükselen sesim alçalmıştı.
Jisung, kurduğum cümlelere karşın yüzünü ekşitti. "O nasıl oluyor?"
"Sadece yaşayanlar anlar bu yüzden anlatmayacağım." Verdiğim cevapla birlikte Jisung, bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi.
"Ben Jeongin'den hoşlanıyorum."
Ne?
"Ne?" Jisung, vermiş olduğum tepkiye gözlerini devirmekle yetindi.
"Ben Jeongin'den hoşlanıyorum, o da benden. Nasıl oldu diye sorma çünkü bilmiyorum." dediklerine karşın kafamı salladım ve, "Tamam, bir şey dememiştim zaten." dedim.
Jisung'un Jeongin'den hoşlanmasını beklemiyordum çünkü daha önce ikisinin durumundan bahsetmiştim. Birbirlerinden hiç haz etmezlerdi. Bu hâle nasıl gelmişlerdi merak ediyorum.
Jisung birden sırtıma vurdu ve ardından, "Ben şu an birinden hoşlandığım için seninde birinden hoşlanman lazım." dedi. Daha sonra da çimenlere doğru ilerledi ve bir tane papatya koparttıktan sonra tekrardan yanıma geldi. "Şimdi papatya birinin seni sevip sevmediğini söyleyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
homework // hyunlix ✓
FanfictionFelix ödevini eksiksiz bir şekilde teslim etmeliydi.