Şehir dışına çıkmak beklenilenden daha uzun sürse de genç kadın tüm hız limitlerini yok sayarak onları sonunda şehirden çıkarmayı başarmıştı. Aruğ ademoğlunun kolaylıkla ulaşamayacağı bir yerde, ormanın derinliklerine gizlenmişti. Bu sayede nefilm topluluğu dikkat çekmeden faaliyetini sürdürebiliyordu. Azra'da burada yaşantısına devam edeceğini düşünüyorken bir an da karşısına çıkan yabancıyla hayatı değişivermişti.
Onu bulan Azra olduğundan sorumluluğunu da almak ona düşmüştü ve bu işin kolay olmayacağı her geçen dakika daha da anlaşılır oluyordu. Onu sandıklarından da fazla istiyorlardı. Neden olduğu belirsizdi. İblislerin ilgisini çekecek bir aile geçmişi yoktu. Sıradan biri olarak dünyaya gelmişti. Ama yine de onu istiyorlardı. Bunu anlamak zordu.
Araç durduğunda Azra zorla kendi tarafındaki açarak kendisine yaslanmış halde olan adamı dışarıya çekmeye çalıştı. Ancak başaramadı. Yağmur yeniden başlamıştı. Üzerinde yeterli derecede soğuktan koruyacak kıyafet olmadığından ürpermişti. Soğuk ormanın içlerinde daha etkili oluyordu. Ve vücudunda dolaşan zehir, panzehir içmiş olmasına rağmen onu zorluyordu.
Kızının onu tek başına çıkaramayacağını anlayan genç kadın, yardım ederek Doğan'ı araçtan çıkardılar. Doğan'ın bilinci tamamen kapalıydı. Bir saate yakın süredir yollardaydılar. O nedenle bilincinin kapanması normaldi. Sonuçta o bir sıradandı. İblis zehrine direnemezdi. Kendini böyle avutuyordu. Şu an için geç kalmış olmayı düşünmek bile istemiyordu.
Merkez binanın sınırlarını korumak için görevli olan görevlilerden ikisi onları fark ettiğinde hızla yanlarına gittiler. Annesi bileğini sıyırarak üzerindeki iki yana açılmış siyah kanat işaretini gösterdi. "Yardım gerekiyor. Kızlarım ve iki sıradan ile baş avcıyla görüşmemiz gerek."
Görevli şüpheli bulmuş olacak arka tarafta duran dörtlüye baktı. Geçen her saniye aleyhlerine işliyordu. Doğan iblis zehriyle geri dönülmez hasalar alıyordu. "Sıradanların merkeze girmesinin yasak olduğunu bilmiyor musunuz?" diye sordu.
Azra daha fazla dayanamayarak "Baş melek Boel'in haberi var. Bu sıradanlar onun isteğiyle yanımızdalar. Ve siz bizi engellediğiniz her saniye" başıyla Doğan'ı işaret etti. "Ölüme yaklaşıyor."
"İçeriye haber verelim." Deseler de bunu bekleyecek zaman yoktu.
"Buraya casus getirecek halimiz yok herhalde. Acil durum diyorum." Sesi gerekenden yüksek çıkmıştı ama başka çaresi yoktu. Burada onların keyfini bekleyemezdi.
Doğan'ın kendinde olmayışı ve Azra'nın panik içindeki hali onları inandırmış olacak devasa kapıyı açmalarını sağlamıştı. Bu kapılar metal ve isteyen herkesin geçebileceği şekildeymiş gibi görünüyor olsalar da melekler tarafından özel bir güçle korunuyorlardı. Değil izinsiz bir misafir, sinek bile demirler arasından geçiş yapamazdı.
Annesinin yardımıyla Doğan'ı içeriye taşırken sonunda yardımsever iki avcı el atarak işlerini kolaylaştırmıştı. Eylül, koluna girdiği Buray'ı zorlayarak kapıya doğru götürüyordu. Son gördüklerinden sonra onlarla gitmek istememesini normaldi ama onun için yapabilecek bir şey yoktu. Olan biteni görmüştü ve bir saf kan tarafından belleğindeki anılar silinene kadar yanlarında kalacaktı.
Ana kapıdan giriş yaptıklarında adeta farklı bir dünyaya geçiş yapmış gibiydiler. Oradan oraya koşturan avcılar, büyük olasılıkla iblis saldırılarını önlemek amacıyla görev alanlarına dağılıyordu. Meleklerin özel olarak tasarladığı geçitlerle Türkiye'nin her yerine yetişebiliyorlardı. Asil kanlar ise ihtiyaç olan yere giderek gerekeni yapıyorlardı. Dünyanın her yerinde avcı merkezleri mevcuttu. Bu nedenle asil kanlar bir yerde bulunamıyorlardı. İhtiyaç dâhilinde gelirlerdi. Şu anda da onlardan birine en çok da Boel'e ihtiyaç vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasyTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...