Azra baş avcının odasına geldiğinde, saatin kaç olduğuna hiç bakmadığın hatırladı. Ama bu önemli detayın bir an önce bildirilmesi gerektiğinden işiteceği azarları yok sayarak kapıyı çaldı. Elbette çalışma odası boştu. Çalışma odasının içinde başka bir kapı vardı. Bu baş avcının yatak odasına açılıyordu. Kapısında her gün değişen avcılar nöbet tutuyordu.
Sonuçta burası bir oldukça korunaklı olsa da baş avcıya yapılacak her türlü saldırıyı engellemek onların göreviydi. Azra'yı fark edip hemen savunma pozisyonu almışlardı.
"Burada ne işi var?" diye sordu biri.
Azra ona açıklama yapmak istememişti. "Önemli bir durum var. Baş avcıyla konuşmam gerek."
"Bu saatte uyuduğunu biliyorsun. Çok acil durum olmadığı sürece uyandırmamız yasak. Sabah yeniden gel." Dedi kapıyı açmayacağını gösteren bir tavırla.
Ama Azra konuşmakta kararlıydı. "Önemli olmasa bu saatte gelmezdim değil mi?" diye çıkıştı. Ses tonunu kontrol edememişti.
Avcı öne doğru silahını uzattı. Bu açık bir tehditti. "Sana sabah yeniden gel dendi."
Azra ona yeni bir itiraz silsilesi hazırlarken odanın kapısını aniden açıldı. Azra da açtığı ağzını kapatıverdi. Baş avcı uyku mahmuru gözlerle kapıda duruyordu. Üzerinde siyah bir tişört ve eşofman altı vardı. Gözlerini ovuşturuyor kapıda gördüğü kızı mantığına uydurmaya çalışıyordu.
Sonunda biraz uyanabildiğinde gözü çalışma masasının arkasında duran ekranda ki saate takıldı. Sabaha karşı 4:00'dü gösteriyordu. Sonra Azra'ya baktı. Nedense hiç şaşırmışa benzemiyordu.
"Azra."
"Baş avcım. Biliyorum haddimi aşıyorum ama..."
"Aynen öyle yapıyorsun. Tam olarak burada ne işin var?"
"Size bildirmem gereken bir şey olmasa gelmezdim biliyorsunuz." Kaoz bunu gayet iyi biliyordu. Yoksa Azra'nın çok sık geldiği bir yer değildi.
"Geç" dedi odasını işaret ederek. Azra buna şaşırsa da bu fırsatı kaçıramazdı. Daha önce bir baş avcının kişisel odasına girmemişti ve girmeyi de pek düşünmüyordu. Sanırım bu ilk ve son olacaktı.
Kapı arkasından kapandığında Kaoz yatağının baş ucunda duran komodinin üzerindeki suya uzandı. Kendine bir bardak doldururken Azra bu fırsatı kullanarak odasını inceliyordu.
Pek bir şey olduğu da söylenemezdi. Tam olarak nasıl bir şey hayal etmişti kendisi de bilmiyordu gerçi. Odanın ortasında bir yatak, iki komodin ve gücük çaplı bir gardolap dışında neredeyse boştu. Bir de duvarda bir portre vardı. Altın varaklıydı. Resmin üzeri beyaz bir bezle örtülmüştü ama kenar kısımları görünüyordu.
Altında ne olduğunu deli gibi merak ederken Kaoz kızın odaklandığı yeri fark etmişti. Dikkatini üzerine çekmek adına "Anlat" dedi.
Azra hemen ona döndü. "Efendim Doğan'daki garipliği buldum."
Kaoz bezgince iç çekti. "Demek konu yine o âdemoğlu." Burada kaldığı aylar içinde ona dair bir şeyler bulamadıklarından onda özel olduğuna dair ümidin yitirmişti. Ancak bir yanı İblislerin hala onu aramasından dolayı göndermeye de razı gelmemişti.
Azra son keşfettiği detayı hatırladı. "Doğan ne zaman iblis zehrine maruz kalsa değişiklik gösteriyor."
Kaoz 'un ilgisini çekmeyi başarmıştı. "Nasıl yani?"
Azra konuyu aklında toparladı. "İlk yaralandığında bunun sadece bir tesadüf olduğunu düşünmüştüm ama bu kez de aynı oldu. Şu an farklı bir kişi gibi davranıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasyTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...