Bilinci yeniden kendisini bulduğunda dünyasının hala karanlık olduğunu fark etmişti. Önce bir panik dalgası onu sarsa da bedenini hareket ettiremediğini fark ettiğinde gözlerinin kapalı olduğunu anlamıştı. Onları açmaya zorlayarak kendi kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. Artık öldüğünü düşünüyordu ve öldükten sonra gidecekleri yer hakkında duyduklarının doğruluğunu test etmek adına uyanmak için direniyordu. Henüz pek başarılı olamasa da belli başlı duyularının canlandığı kısmını düşünerek umudunu yitirmedi.
O sırada yaklaşan ayak seslerini duymaya başladı. Her geçen saniye daha da yakına gelen kişiyi daha doğrusu kişileri merak ediyor olsa da gözlerini kıpırdatmayı başaramadığından kim olduğuna da bakamamıştı. Onların kendisine bir ipucu vermesini umarak beklemeye başladı.
"Hala uyuyor" dedi tanıdık bir ses. Sahibinin kim olduğunu anlamak zor olmamıştı. Onur... Böylece hala hayatta olduğunu da anlamış oldu. Buna üzülse mi sevinse mi emin olamıyordu. Daha sonra karar vermek için aklına not etti.
"Ama bu çok fazla. Nasıl dayanıyor anlamıyorum." Bu Eylül'ün sesiydi.
"Endişelenme. O tanıdığım en güçlü kadınlardan biri."
"Biliyorum." Sesi acı çekiyor gibiydi. Anlaşılan bir süredir bu şekildeydi. Başka türlü Eylül'ün sesi bu halde olmazdı.
Sonra o koku yine doldu içine. Bu kez kıpırdayamadığı için sevinmişti. Son olanlardan sonra yeniden o acılara katlanmak istemiyordu. "İyi olacak mı?" diye sordu endişeyle Doğan.
Her zaman olduğu gibi yine endişelenmesini gerektirmeyecek konular hakkında üzülüyordu. Burada endişelenmesi gereken biri varsa o da Azra'ydı. Ancak bu kez tuhaf bir şey vardı. Onun kokusunu almasına rağmen hala içindeki o canavar harekete geçmemişti. Bu Kaoz 'un verdiği az miktarda da olsa asil kanın işe yaradığı anlamına mı geliyordu yoksa bedeni hala kendine gelmediğinden tepki mi veremiyordu emin değildi. Anlamanın tek yolu kendine gelmesiydi.
"Endişelenme o sandığından daha güçlüdür. O hale geldikten sonra hala hayattaysa bu yeniden iyi olacağı anlamına geliyor." O hal derken neyden bahsettiğini merak etmedi. Çektiği acıları görmüşlerdi.
Bir el tenine dokundu. O kadar tedirgince yüzünde dolanıyordu ki bir el olduğundan bile emin olamayacaktı neredeyse. Onur'a ait olduğunu düşünüyordu. Pek onun tarzı olmasa da ona dokunmaya cesaret edebilecek ondan başkası olamazdı.
"O şekilde gördükten sonra iyi olacağına inandıramıyorum kendimi. Hala kendine gelmediğine göre düşündüklerimde haksız da sayılmam." Nasıl yani? Yüzüne dokunan kişi Doğan mıydı? Peki ama neden? Neden kendisine dokunma gereği hissediyordu? Eğer kendine gelebilseydi elbette bunları sormayacaktı. Ona uzanan elini tutup geriye savurup yakasına yapışıp ne cüretle kendisine dokunduğunu sorgulayacaktı. Ancak ikisini de yapamıyordu. Neden ama? Neden her şeyi duyup hissedebiliyor olmasına rağmen gözlerini açamıyordu?
"Sana kaç kez söyledim. O uyutuluyor. İlaçların etkisi geçtiğinde kendine gelecektir." Demek ilaçlar yüzündendi. O zaman etkisi azalmaya başlamıştı bile. Bu iyiye işaretti.
"Uyandığında yeniden bana saldıracak değil mi? Hala iblis kanı yüzünden beni yakalamak istiyor."
Bir gülme sesi çalındı kulağına. Onur'a karşı da öfkelenmeye başlamıştı. Nasıl böylesine bir olaya izin verebilirdi? Dokunulmaktan hoşlanmadığını çok iyi biliyordu. "Saldıracağı konusunda eminim. Eğer ona bu şekilde dokunduğunu bilseydi" dediğinde yüzündeki parmaklar ondan uzaklaşmıştı. Buna memnun olmuştu. "Kesinlikle boynuna yapışırdı."
"Seni kıskandığımı daha önce söylemiş miydim?"
Onur "Sanmıyorum. Ne konuda?" diye sordu merakla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasyTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...