Saat altıya geliyordu ve Azra aradığı çözümü bulamamıştı. Doğan'ın rencide olmasını istemiyordu. Faruk'a karşı şansı yoktu. Ayakları onu eğitim odasına doğru götürmüyordu. İçinde kötü bir his vardı.
Eğitim odasına daha girmeden içerideki kalabalığı fark etmişti. Sesler koridora kadar taşınmıştı. Bunca kişinin olaydan nasıl haberdar olduğunu anlamasa da onaylamıyordu. İşler sandığından daha çok karışıyordu.
İçeriye girdi. Uğultular başına dolmuştu. Gözleri Doğan'ı aradı. Onu bulmak zor olmadı. Tam ortadaydı. Üzerinde siyah bir kısa kollu tişört ve pantolon vardı. Diğer tarafta Faruk'u gördü. O da üzerini çıkarmıştı. Ancak onu asıl şaşırtan Onur'un onlara tahta çubukları dağıtıyor oluşuydu. Bunu nasıl desteklerdi?
"Onun kafasını kıracağım" diye mırıldandı kendi kendine.
Çoktan tezahüratlar başlamıştı. Herkes Faruk'u destekliyordu. Elbette öyle olacaktı. Faruk'u tanıyorlardı. Neler yapabileceğini biliyorlardı. Oysa Doğan kim olduğu bile belli olmayan biriydi. Birkaç ay eğitim aldı diye onu destekleyecek halleri yoktu.
Ancak kızlar için durum biraz farklıydı. Doğan'a olan bakışları kazanan taraf olacağını düşündükleri için değildi. İçinde beliren öfke patlamasına şaşırdı. Tırnaklarını avucunun içine geçirdiğini ancak acıdığında fark etmişti. Bu onun için oldukça yeni duyguydu. Onu kıskanıyordu. Olacak iş değildi. O böyle bir kelimenin anlamını bile bilmezdi.
Dişlerini sıkarak tam ortaya doğru yürüdü. Müsabaka başlamak üzereydi. Birbirlerine doğru sopalarını uzattılar. Azra'yı fark etmemişlerdi ama edenler vardı. Eylül gibi Onur gibi.
İkisi bir adım geri atarak belli olan öfkesinden kendilerini uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Bunun işe yaramayacağını bilseler de. İkisinin tam arasına girip durdu. Faruk ve Doğan bunu beklemediğinden sopalarını indirdiler.
"Azra" dedi Faruk çatık kaşlarla. "Ne yapıyorsun?"
"Asıl siz ne yapıyorsunuz? Delirdiniz mi?" bakışları Doğan'a kaydı. Donuk bir yüzle kendisine bakıyordu. Durdurulmaktan hoşlanmamıştı.
Doğan çubuğunu saldırı pozisyonuna kaldırdı. "Çekilsen iyi olur. Aramızda halletmemiz gereken bir şey var."
Faruk onun bu kendini beğenmiş tavrına güldü. "Çekil Azra. Ona kimin patron olduğunu göstermem lazım. Dünkü bebeğin bana kafa tutamayacağını bilmesi gerekiyor."
Meydan okuyan bakışlar birbirine yöneldi. "İkiniz de buna bir son verin." Faruk'a döndü. "Senin mantıklı biri olduğunu sanıyordum."
Faruk bozulmuştu. "Bunu isteyen kendisi. Neden engel olacakmışım?"
Bezgince "Mantıklı biri bunu yapardı çünkü. Onu nasıl denk tutarsın kendine." Söylediği sözlerin Doğan'ı nasıl etkilediğini bilmiyordu. En azından şu an yapmak istediği şeyin gölgesinde kalmıştı bu detay. Şu saçma dövüşü durdurmak istiyordu öncelikle.
"Bana karşı bir şansı olmadığını biliyorsun? Onun da öğrenmesi lazım."
Faruk'u ikna edemeyeceğini anlayınca bu kez Doğan'a yöneldi. Ona yaklaştı. "Yapma, bu çok saçma."
Doğan az önce kendisi için söylediklerinden dolayı ona oldukça sinirliydi. Yapabileceğine inanmıyordu. Gerçi bunda hakkı vardı. Ne kadardır aralarındaydı ki zaten? Ama kendine nedensiz bir güveni vardı. Bu aptallık mıydı emin olmasa da yapmak için kararlıydı. Sonucun ne olacağı şu andan sonra önemli değildi. Azra'nın gözündeki durumunu değiştirmeden buradan çıkmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasyTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...