Annesinin desteğiyle yeniden yatağına geçtiğinde bedeni biraz uyku için çırpınıyordu. Ona itiraz edecek gücü de ne yazık ki yoktu. Bedeni harap olmuştu. Karnındaki yara, içinde ona ait olmayan ve bir canavara dönüştüren bir kan, onu yok etmek için verilmiş başka yabancı bir kan... Düşünürken bile yoruluyordu. Üstelik bu durum her geçen dakika onu tüketiyordu.
Kaoz 'un sözlerini ciddiye almamış olsa da daha ilk dakikadan başlayan tarifi imkânsız acı her şeyi açıklamaya yeterdi. Başı ciddi anlamda beladaydı ve bunun çözümü ne yazık ki yine kendisindeydi.
Bunu yapmadan önce kendine dinlenme izni verdi. Bu belayı başından savmadan önce yeterince güçlü olmak zorundaydı. Onu oldukça sancılı bir dönem bekliyordu. Biraz yemeğin ardından kendini uykunun kollarına bıraktı. Uyumak için zorlanmamıştı.
Gözlerini açtığında kurak bir alanda duruyordu. Ayağının altında sadece kurumuş ve suya hasret kalmış, bu nedenle dudaklarını aralamış topraktan başka bir şey göremiyordu. Uçsuz bucaksız bir alanın tam ortasındaydı. Gökyüzündeki güneş en göz alıcı haliyle parıldarken bunaldığını hissetmeye başlamıştı. Burada ne aradığını bilmiyordu. Ne araması gerektiğini de...
Yürümeye başladı. Her yer birbirine benziyor olsa da farklı bir detay gözüne çarpar umuduyla yürümeye devam ediyordu. Ancak uzun süre boyunca yürümesine rağmen yine de sanki aynı yerde dönüp duruyor gibi hissediyordu. Neredeydi böyle? Buraya nasıl gelmişti? Bir rüya dese o zaman bu denli farkında olmaması gerekiyordu durumun. Yoksa yine... yine iblisler tarafından kaçırılmış olabilir miydi? Hayır, olamazdı. Öyle bir şey olsa fark ederdi. Sonuçta sadece uyumuştu. Uyku hapı falan almış değildi.
Sonra ayakları onu bir yöne doğru sürüklemeye başladı. Yine bedeni ele geçirilmiş gibiydi. Ne durabiliyordu ne de kendini kontrol altına alabiliyordu. İstemsiz bir şekilde yürüyordu. Ayağının altında hissettiği sıvıyla aniden durdu. Bir su beklerken gördüğü kan ile geri adım attı. Ancak bundan kaçabileceğini sanmıyordu. Her yanı kan içindeydi. Hatta üstüne bile bulaşmıştı. Nasıl olmuştu, ne zaman olmuştu bilmiyordu. Tek bildiği ne kadar iğrendiğiydi.
Panik içinde çevresine bakınırken gördüğü bedenlerle şoka uğradı adeta. Olamazdı. Böyle bir şeyi görüyor olamazdı...
Melekler ve iblislerinin savaşının ortasına düşmüştü. Daha önce sadece hikayelerde dinlediği bu görüntüler şu an tam önümde duruyordu. Gümüş ve siyah kan... Melekler ve iblisler... Görüntüler zihnimi kuşatırken korkuyla gözlerini kapattı. Uyan Azra, Uyan hemen... Bu gerçek değil dese de değişen bir şey olmamıştı. Görüntüler hala oradaydı.
Olan bitenin nedeni acaba aldığı kan mıydı? Sadece birkaç damla almıştı oysa ancak görünen o ki sandığından daha etkiliydi. Bu görüntüler ona ait değildi. Buna emindi. O an idrak ettiği düşünceyle şoka uğradı. Yoksa... Çevresinde tam olarak dönerek etrafa yeniden bakındı. Burada olabilir miydi? Bu bir rüya değil de anı mıydı?
Bastığı kanlara aldırmadan koşmaya başladı. Eğer tahminleri doğruysa... Bu düşünce tüm endişesini yok etmişti. Heyecanlanmaya bile başlamıştı. Kalbinin sesini kulaklarımda duyuyordu ama bu bile durmasını sağlamıyordu.
Oradan oraya koşturup durdu. Tüm kanatlı bedenleri çevirerek tasvirlerle bildiği o simayı bulmaya çalıştı ama yoktu.
Boş yere aradığını anlaması ne yazık ki biraz uzun sürmüştü. Biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Böyle bir fırsat kaç kere geçerdi ki eline? Ama kullanamamıştı. O sırada kulağına bir inleme sesi çalındı. Geldiği yönü bulmak için dikkatlice dinledi. Sesi yeniden duyduğunda o tarafa doğru koşmaya başladı. Her kimse Mikail'e yakın biri olmalıydı. Çünkü bu anılar ona değil Mikail'e aitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasyTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...