Gece olmuştu. Sadece evin içinde değil dışarısında da güneş batmıştı. Eylül'ün hazırladığı makarnanın ardından evde kısa bir temizlik yapmışlardı. Temizlikten kastı da sadece döşekleri silkelemek ve yeniden yerlerine sermekti.
Eylül ile o Abel'in odasında kalıyorlardı. Diğer ikisi de başta olan odadaydılar. Odanın içi mum ışıklarıyla aydınlatılmıştı. Camın önünde duruyor gökyüzüne serpiştirilmiş yıldızları izliyordu. Ay uzaklarda dalların arasından ona gülümsüyordu.
Geri dönüp Eylül'e baktı. Çoktan uykunun kollarına teslim olmuştu bile. Ama Azra uyuyamayacak kadar gergin hissediyordu. Camı açmak istedi ama Eylül'ün üşümesini istemediği için alt kata inmeye karar verdi. Eğer şanı varsa şömine yanıyorsa kendine hazır bir kahve yaparak bahçede oturabilirdi.
Yerden bir mum alarak kapıyı sessiz olmaya özen göstererek açtı. Koridora ilk adımını attığında eski tahtalar gıcırdayarak koridora yayıldı. Eylül'ü uyandırıp uyandırmadığını anlamak için aralık kapıdan içeriye baktı. Uyuyordu hatta yerini bile değiştirmemişti.
Rahatlayarak yürümeye devam etti. Adeta parmak uçlarında yürüyordu. Merdivene yaklaşmıştı ki Onur ile Doğan'ın kaldığı odadan sesler yükselmeye başladı. Başta aralarında sohbet ettiğini düşünerek gitmeye karar vermişti ki Doğan'ın inlemelerini duyunca vazgeçti.
Ne kadar yanlış olduğunu haykıran Abel'i duysa da ona da kulaklarını tıkadı. Kapıya uzanıp geriye doğru itti. Daha güç bile uygulamadan kapı arkasına kadar açıldı. Onur ile Doğan yan yana uyuyorlardı. Ancak Doğan sadece uyumuyor, uykusunda da konuşuyordu.
"Hayır, hayır, gitme..." diyordu. Söyleri sürekli tekrarlanıyordu.
Azra yanına yaklaştı. Onur'un onu görmesi halinde uzun bir süre alay konusu olacağını bilmesine rağmen döşeğe yaklaştı. Mum ışığında yüzüne baktı. Ter içinde kalmıştı. Bir kâbus görüyor olmalıydı. Eliyle alnına yapışan saçları geriye doğru itti. Kulağına doğru eğildi.
"Sakin ol. Bir rüya" diye fısıldadı. Eli hala yanağının üzerindeydi
Geri çekiliyorken Doğan aniden gözlerini araladı. Mum ışığında bile belli olan gözleri önce dudaklarına ardından gözlerine ulaştı. "Burada ne yapıyorsun?" diye sordu am gözleri hala dudaklarındaydı.
Azra hızlanan kalbinin sesini duyuyordu. Bunu onunda duyduğunun farkındaydı. Geri çekilmeyi akıl ettiğinde bir süre zaman geçmişti. Sakinleşmek adına ayağa kalktı. Mumun tüm bu hareketlere rağmen sönmemiş olmasına bile şaşırmadı.
"Kâbus görüyordun" diye fısıldadı ona doğru. Onur hala uyuyordu. Genelde uykusu bu kadar ağır değildi. Ancak bunun için bile sevinebilirdi. "Neyse uyuyabilirsin. Ben biraz hava alacağım."
Adeta kaçarcasına odadan çıkıp merdivenlerden indi. Son basamağa ulaştığında duvara sırtını dayayarak nefes almak zorunda hissetti kendini. Deliriyordu sanki. Onu öpmek istemişti. O, Azra... bu asla onluk hisler değildi. Aşk da değildi diye hatırlattı kendine. Gayet bunu da arzuluyor olabilirdi. Sonuçta yasaklar her zaman cazip gelirdi.
Şömineye yaklaştı. Elindeki mumu köşeye bıraktı. Ateş hala sönmemişti. Üzerinde asılı duran suyu alarak kendisine bir kahve hazırladı. Döşeğin üzerine bıraktığı ceketi üzerine çekip bahçeye adım attı. Basamaklardan birine oturdu ve kahvenin sıcaklığını avuçlarının içine alarak gözlerini kapattı.
Başka şeyler düşünmeye çalıştı. Ona Doğan'ın dudaklarını unutturacak bir şeyler.
Plana odaklandı. Doğan'ın neden önemli olduğunu öğrenmesi için elini aslanın ağzına sokması gerekecekti. Ama bunu nasıl yapacağına dair bir fikri yoktu. Abel'in anılarından yardım almak istedi. Bu evde olduğu gibi Doğan konusunda da ondan faydalanabileceğini düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasyTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...