Eylül ayı hırçın bir çocuk misali gelip çatmıştı. Merkezin binası ormanın derinliklerinde olduğundan Eylül'ün esintileri daha çok hissediliyordu. Ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamıştı. Orman turuncu bir cümbüş içindeydi.
Kurtuluş Günü'nün de Eylül'e denk gelmiş olması belki de bu yüzden özeldi. Kutlamalar kapalı alanda yapılmak yerine bahçeye taşınmıştı. Her tarafta sonbaharın esintileri vardı. Yapraklar doğal bir dekor oluşturuyordu. Eylül ve Doğan, göreve çıkamadıkları için Kurtuluş Günü hazırlıklarına yardımcı oluyorlardı.
Bahçenin tam ortasında duran devasa meşe ağacına dayanmış merdivenin tepesinde olan Doğan, asmak üzere olduğu fenere uygun dal ararken hemen altta bekleyen Eylül'le sohbet ediyordu.
Bu tür kutlamaya daha önce şahit olmamıştı. O yüzden detayları merak ediyordu. "Nedir bu Kurtuluş Günü? Herkes o kadar heyecanlı ve telaşlı ki kimseye soramadım."
Eylül gülümsüyordu. "Bu biz nefiller ve melekler için çok özel bir gün. Çünkü hem hüzünlü bir olayı içeriyor hem de bir zaferi."
"Nasıl yani?"
"Bugün yani yüzyıllar öncesinde bugün baş melek Mikail, iblisi mağlup etti. Ve yok oldu." Son kısmı hüzünle söylemişti.
Feneri asan Doğan yeni bir fener almak için Eylül'e uzandı. Kırmızı bir feneri eline tutuşturdu Eylül. "Anladım, gerçekten hüzünlüymüş. Ama sonuçta bir meleğin vazifesi bu değil midir? Kendini yüce uğurda feda etmek."
Eylül'ün dudakları alayla gerildi. Kızarmış yanakları ortaya çıkmıştı. "Öyle olsaydı diğerleri de aynısını yapmaz mıydı sence?" diye fısıldadı kimsenin duymaması için. Durduk yere başının belaya girmesini istemiyordu.
"Yapmadılar mı?"
Başını sağa sola salladı. "O yüzden Mikail için; Baş melek, gök ordusunun komutanı, meleklerin prensi deniliyor."
Doğan "Ne işine yarayacakmış acaba bu sıfatlar? Çoktan yok olmuş." Diye mırıldandı.
Eylül söylediklerini duyamamıştı. "Ne dedin?"
"Ha şey... bu sıfatlar harika dedim."
"Öyle, hala arkasından saygıyla anıyoruz. O büyük bir melekti. Fedakâr ve cesurdu. Keşke onu tanıma şansım olsaydı."
Kendi dünyasında da birçok kahraman vardı. O da hiçbirini şahsen tanımıyordu. Böyle bir isteği de olmamıştı. Hiçbirini tanımayı isteyecek kadar merak etmemişti. O nedenle Eylül'ün arzusuna eşlik edememişti.
"Burası bitti." Diye bildirdi kendisini bekleyen kıza. "Başka ne yapılacak?"
Eylül etrafına bakındı. Herkes bir koşturmanın içerisindeydi. Tam ortada kocaman bir odun yığını hazırlanmıştı. Bu geceki kutlamalarda kullanılacaktı. Çevredeki tüm ağaçlar fenerlerle süslenmişti. Kalabalık bir gurup gece uçurmak için fenerler hazırlıyordu. Bir kısmı alanın etrafını mumlar ile çevreliyordu.
Kocaman bir masa hazırlanmıştı. Üzerinde onlarca iştah açıcı yiyecekler yerleştirilmişti. "Sanırım çok bir şey kalmadı. Şimdi gidip üzerimizi değiştirebiliriz." Doğan merdiveni topladı. "Daha önce ev dışında bugünü kutlamamıştım."
Doğan şaşırmıştı. "Neden, onlardan biri değil misin?"
"Öyle ama ben avcı olmak istemediğimden merkeze dahil değildim. Buraya avcılar dışında kimse giremez." Doğan'ın üzüldüğünü fark edince hemen ekledi. "Hemen asma yüzünü. Bence senin de bizden biri olduğun ortaya çıkacak." Bunu söylerken inanıyor görünüyordu. "İyi düşün. Unuttuğun bir detay yok mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasyTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...