Yeniden uyandığında revirdeydi. Gözlerinin ışığa alışması biraz zaman aldı. Artık kısır döngü halini almıştı bu durum. Sürekli bayılıp bir yerde uyanmaktan sıkılmıştı. Ne yazık ki buna çare bulunamazdı. En azından şimdiye kadar.
Oda bambaşka görünüyordu artık. Sanki buraya hem çok aşinaydı hem de bir o kadar yabancı. Ellerini incelemeye başladı. Kendi bedenindeydi. Hızla anılarına farklı görüntüler hücum etti. O kadar karmaşık ve kanlıydı ki kalbi korkuyla hızlanmaya başladı.
Hatırlıyordu. Geçmişi, kim olduğunu, yaşananları ve o kanlı günü. Ama yine de sanki bir sis perdesinin arkasında gizlenmiş sırların varlığını hissediyordu. Onlara ulaşamıyor olması hoşuna gitmiyordu.
Doğrulup oturduğunda Doğan hemen yanı başındaydı. Kalkmasına yardım ederek yatağın köşesine oturdu. Endişeli görünüyordu. Eli nazikçe saçlarının arasında dolandı. Ancak Azra izin vermedi. Elini kendinden uzaklaştırdı lakin Doğan bunun üzerinde çok fazla durmadı. O aynaya yaklaşırken arkasından sordu.
"İyi misin?"
İyi miydi? Kendini hızla kontrol etti. Aynadaki yansıması tam olarak hatırladığı gibiydi. Yüzüne dokundu, saçlarını okşadı. Belki biraz kısalmıştı ama kendini tanımakta zorlanmamıştı.
"İyiyim" dedi kısaca.
Eylül yanına giderek ona sarıldı. Bir yanı ona sarılmak istedi. Ellerini kaldırıp sırtına koydu ama sonra indirdi. Farklı hissediyordu. Sanki bir yanı boşlukta gibiydi. Eylül bunu hemen fark etmişti. "Azra, neyin var?"
Anlamış mıydı? "Ne?"
"Neden öyle tuhaf bakıyorsun? Sanki yabancıymışız gibi." Sahi neden böyle hissediyordu? Onları tanıyordu. Biri kardeşiydi, diğeri en yakın arkadaşı ve Doğan... Onun adını bile anınca kalbinin atışı değişiyordu. Buna şaşırmıştı. İhanet içindeymiş gibi suçluluk hissediyordu. Bu normal miydi?
Azra'yım ben diye hatırlattı kendine. Ancak kırgın bir yanı vardı. Suçlu hisseden yanı. Bu Abel'di. Ne kadar farklı bir dünya da olsa da sonsuza kadar sadece tek bir kişiyi seveceğine yemin etmemiş miydi? Bir reearkarnasyon bunu değiştirebilir miydi?
Aptal kalbi nasıl başka biri için atabilirdi?
Mavi gözleri kendini bulduğu an içinde bir sızı hissetti. Ona tanıdık birini hatırlatıyordu. Daha doğrusu Abel'e. Azra silkelendi. Allak bullaktı. Şu an neye karar vermesi gerektiğini bilmiyordu. Doğan'a sıkıca sarılmak istiyordu ama bir yanı bunu yaparsa üzülecekmiş gibiydi.
Bir açmazın içine sıkışmıştı. Hala Azra gibi hissediyordu ama derinlerde Abel'in varlığı kendini hissettiriyordu. Ya tamamen varlığı silinirse ne olacaktı? Ya Abel onun yerine geçerse?
Bunların yanıtını bulması gerekecekti. Hem de hemen.
Eylül eğilerek ablasına yaklaştı. Ardından başını iki eli arasına alıp evirip çevirdi. Yaralanmış olmasına dair en küçük bir iz bulamadı.
Azra ellerini iterek kaşlarını çattı. "Ne yapıyorsun?" Diye sordu. Daha büyük tepki verecekken kendini tuttu. Bu kadarına gerek yoktu.
"Başından darbe alıp almadığını kontrol etmek istedim."
"Darbe mi?"
Omuzlarını silkti. "Sen bu kadar uzun süre sessiz kalınca endişelendim." Gözleri Doğan'a kaymıştı. Ona sarılmak istiyordu. Onun için endişelendiğini söylemek istiyordu ve onu özlediğini. Ama Abel derinlerden bunu uygun bulmadığını ilan ediyordu.
"Ne o Doğan'ını çok mu özledin?"
Yanakları kızardı. Ona cevap vermedi. Özlemişti evet. Kendisine bile yabancıydı bu his ama özlemişti. Onu görmediği süre zarfında kendisi için ne demek olduğunu anlamıştı. Şimdi tam kavuşacağını ümit ettiği an yeni bir sorun peyda olmuştu. O Abel'in reenkarnasyonuydu. Artık eskisi gibi kendi isteklerini düşünemezdi. Bu sorumluluğu üstlenmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKLER KILICI
FantasíaTürkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya çıkan bir ırk. Özeldiler ama meleklerin yanında melez olduklarını kabullenmek zorundaydılar. Onlar...