xxii. old lovers

320 19 26
                                    

I adore you, can't you see, you're meant for me?

I adore you, can't you see, you're meant for me?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Vardığımızda saat 11'e geliyordu. Biraz geç kalmıştık çünkü yolda bir kardeş gibi sevdiğimiz aya selam çakmak ve yıldızları izlemek için durmuştuk.

Vardığımızda uzun zamandır gelmediğim bu yeri özlediğimi fark ettim. Özleyecek kadar sevdiğimi bile fark etmemiştim bugüne kadar. Bu kasaba sokak lambalarıyla değil pencerelerden yayılan loş ışıklarla aydınlanırdı. Balkonlardan klasik müzik ve kahkahalar yükselirdi.

Ege gideceğimiz yeri sormak için bir balkona yöneldi. Karşı kaldırımda yaşlı bir çift La Vie En Rose ile dans ediyordu.

"Bu biz ama biz ama kimse bizi böyle sevmez." dedi Yağmur.

"Olsun." dedim. "Biz seviyoruz işte bizi."

Ege geldi. "Yaklaşmışız." Elimi tuttu ve La Vie En Rose'un son notalarında beni etrafımda döndürdü. Yürürken Yağmur ile sohbet ettiler ben de havayı soludum. Roze şarap ve sigara... Bu sokaklarda bana anne ve babamın bile henüz hayatta olmadığı yıllar için özlem hissettiren bir şeyler vardı. Bir piyanodan yayılan sesle gelmemiz gereken yere ulaştığımızı anladık. İçerisi popülerliktense sanatı seçtikleri için tanınmamış ama sanatları saf kalmış sanatçılar ve başka güzel insanlarla doluydu. Şairler, müzisyenler, oyuncular... Yaşadığım şehre gelen nadir güzel tiyatrolardan birinde oynayan bir kadını tanımıştım.

Açık bar vardı. Saten elbiseli bir kadın piyanodaydı. İçeride sigara içiliyordu. "Evime hoş geldim." dedi Görkem. Ve bara doğru ilerledi. Yağmur bir süre daha etrafına baktıktan sonra hızlı adımlarla arkasından ilerledi. Arkasına dönüp "Bir şey istiyor musun?" diye sordu. "Bekle." dedim. "Geliyorum." Ege'ye görüşürüz diyip Yağmur'la bara gittim. Görkem çoktan şarabını almış ve insanlarla konuşmaya başlamıştı. Ne istediğime karar verirken yandaki grubun filmler hakkında konuştuğunu duyup aniden dahil oldum. Aralarından bir çift nişanlanmıştı ve şampanya açtırmışlardı. Bana da verdiler. Biraz onlarla durdum. Daha sonra sahneye bir şarkıcı çıktı. Sinatra, Presley gibi klasiklerden ve ismini dahi duymadığım müzisyenlerden mükemmel şarkılar söyledi. Yağmurla dans ettim. Ege'yi görebilmek için etrafıma bakındım ama göremedim. Bir süre sonra şarkılara ara verildi. Birkaç şiir okundu ve yakındaki tiyatroların duyurusu yapıldı. Tekrardan bara gittim. Gece mavisi elbiseli bir kadın oturuyordu. Barda çalışan yoktu. "İstediğin varsa yardımcı olayım. Organizatörlerin arkadaşıyım." dedi. Kararsız gecelerimden birindeydim. "Sen ne içiyorsan aynısından." dedim. Flörtözce gülümsedi. İsmimi sordu. Söyledim. "Ben de Açelya."

"Memnun oldum." Gerçekten olmuştum. Bana da bir kadeh doldurup tekrar yanıma geldi. Bu etkinlikten ve kasabadan, bizim taraflardan ve surf rock müziğinden konuştuk. Sesinde hüzünlü bir tını vardı. Derken bir erkek geldi. Dudağına bir öpücük kondurdu. Çıkışta buluşacaklarını söylediler ve geri gitti. Aşık durmuyorlardı. Bakışlarımı mı fark etti yoksa öylesine söylemek mi istedi bilmiyordum ama
"Biz henüz ayrılmamış eski sevgilileriz, hayatım." dedi. "Ve o ise eski aşkım." Piyanosunun başına oturmak üzere tekrar sahneye çıkmış kadını gösterdi. Bu sefer aşık duruyordu.

Salvatore | daddy issues Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin