Yarım Kalmak

553 29 3
                                    

Selam arkadaşlar.Bazen size "güncellendi" gibi bildirimler geliyor sanırım ki bu doğru çünkü hikayemi düzenli olarak yeni baştan okuyup yanlışlarımı veya zaman,olay tutarsızlıklarını düzeltmeye çalışıyorum. Bir de bu hikaye hakkında çevremden güzel yorumlar aldığım gibi ilk başta 64 okunma olan hikayemin şimdi 1.18k olmasından dolayı hepinizle gurur duyuyorum ve sizi sevdiğimi belirtmek istiyorum.
Teşekkürler,sizi çok seviyorum, iyi okumalar !

Hayatta anlam veremediklerimiz vardır. Aslında her amacı, her kader kavisini oluşturanlar...

İbrahim Gölcük ve Canan Soydan ikilisinin bana dikkatle bakmalarının sebebi kesinlikle anlamsızdı. Yani, hadi ama ben kimim ki ?

Bora çılgına dönmüş, kahverengi ceviz masadan ahşap kapıya kadar tur atıp geri geliyordu.

"Burada neler oluyor?"
Canan Soydan her zamanki tavrıyla-bir buz dağı kadar soğuk- bana döndü ve :" Bu kızın burada ne işi var ? " dedi.

Bora çok daha büyük bir öfke patlaması yaşayıp arkasını döndü ve :" Onun neden burada olduğunu bilmek ister misin ? Ha ? Ya sen baba ? O senin iki dakika bile ayırmayı çok gördüğün oğlun için burda."

" BABA MI ?"
Kapasana çeneni Ceren. Niye bağırıyorsun Ceren. Sanane babasıysa Ceren.

Neyse ki kimse benim varkığımı farkında değildi. Buraya çağrıldım ama kimse farkında bile değil ne kadar da önemli bir kişiliğim ama (!) Olsundu. Ceren hayatını renkli yaşamayı seviyordu.
Kendi iç sesimle 3. tekil şahısmışım gibi konuşmayı bırakıp olaylara döndüm.

Cenk bana kaş göz yapıp duruyordu. Ya ben anlamam ki böyle şeylerden..

Gözlerimi pörtletip sessizce " Ne !" dedim.

Cenk'e daha fazla dikkat vermek isterdim ama Bora Canan Soydan'ı suçlamakla meşguldü ve ben ona gerçekten destek olmak istiyordum.
"Senin yüzünden Canan. Melisa senin yüzünden öldü. Ikinize de lanet olsun ! Anneme, Melisa'ya bunu nasıl yaptınız ? Allah kahretsin ! "

Bora daha fazla dayanamayıp odadan çıktı ve giderken de telefonunu yere fırlattı. Ben de peşinden fırladım tabii. Bu sinirle Bora hayırdır ?

"Bora ?"
"Ceren çekil git kalbini kırmak istemiyorum."
"Tamam kırma o zaman."
"Ceren gider misin bak son kez söylüyorum."
"Bak Boracım. Gecenin bu saatinde Cenk beni arıyor ve hemen buraya gelmemi söylüyor. Geliyorum kimse beni umursamıyor. Ya burda neler oluyor artık bilmek istiyorum !"
Son kısımda sesimi yükseltmem belli ki Bora'yı oldukça sinirlendirmişti.
"Ne oluyor biliyor musun ? Babam Melisa'nın annesiyle birlikte ve hem benim annem hem Melisa'nın babası kahroluyor. Üstelik tüm bunlar yetmezmiş gibi Melisa bunu öğrenip intihar ediyor ! Nasıl ne harika değil mi ? Şimdi siktir git artık Ceren !"

Olayların bu denli karmaşık, trajik olabileceği aklım bile gelmezdi. Bora'yı yalnız bırakmaya karar verdim ve eve çıktım. Bu gece uyuyamayacağıma son derece emindim.

Öyle de oldu. Gece hiç uyuyamadım. Ama sabah erken kalkıp servise yetiştim ve servis için bir ilk olarak Cenkle oturduk. Müzik albümlerinden bahsettik ve sınıfa kadar da beraber yürüdük. Cenk'in benimle bu kadar alakadar olması ilginçti ve doğrusu benden bir şeyle sakladığına da emindim. Çantamı koyduktan sonra Cenk'in sınıfına gittim. Bizim servisimiz okula en erken gelen servisti bu yüzden Cenk sınıfta yalnızdı.

"Hey ! Cenk bak benden bir şeyler sakladığını farkındayım."
"Elif bir anda sınıfa girip bunu söylemen oldukça tuhaf değil mi ?"
"Senin de bana bir anda çok fazla iyi davranıyor olman garip değil mi ?"
"Yapma ama bizim aramız zaten iyiydi."
"Ah demek sen iyi anlaştığın insanların ifşalık fotoğraflarını okula afiş yaptırıp asıyorsun. Değişik bir mizah. Dökül artık !"
"Tamam tamam sen kazandın ! Yeter ki bağırma artık. Gece söyle diye bekledim ama söylemedi, Gece Amerika'ya gidiyor Elif."
"Ne,ne diyorsun sen ya ? Hangi Amerika ?"
"Bildiğin kaç Amerika var ?"
"Ya üff tamam zevzeklik yapma. Neden bunu ilk sen öğreniyorsun ?"
"Çünkü senin üzülmeni istemedi daha sonra söyleyecekti."
"Yaa öyle mi ? Ama tahmininden önce öğrendim."
Hızla sınıftan çıktım. Gece birkaç hafta gelmeyecekti. Çok doğaldı.

Ne tuhaf öfke. Nasıl dindireceğini düşünürken daha da patlıyor içinde. Denizlerin dalgalarıyla kayaları dövmesi gibi öfke kalbimde duvardan duvara çarpıyordu. Bırakılmak. Ihanet. Ihanet bırakılmak değildir. İhanet kendinizden bile fazla güvendiğiniz ona ait olduğunuzu düşündüğünüz insanım gitmesidir. Önce kendine biraz zaman verir, kalbi yavaşça soğur ve bir anda o buzdan duvarların dışarısında bulursunuz. Eritmeye çalıştıkça daha da sağlamlaşan duvarlar...

Gece de öyle yapmıştı işte. Bu kaçırılma olayı da tuzu biberi olmuştu. O gidiyordu. Ve o durdurulumazdı. Dağ olsanız tünel açar giderdi.

Dikkatsizce koridorda yürürken birine çarptım. Yavaşça kafamı kaldırıp baktığımda Bora'nın oldukça solgun yüzünü gördüm.

Şiddetli bir rüzgarda alakasızca birbirine çarpışan iki yapraktık biz.
Rüzgar birimizi kavurucu kumullara birimizi de dondurucu buzullara götürüyormuşçasına alakasızdık.

Sarsılıyoduk önce ardından düşüyorduk. Bazen bir kez bazen defalarca.

Umursamazca geçtik. Iki mavi ne kadar ulaşılamazsa öyle işte. Birimiz gökyüzü birimiz deniz. Buluştuğumuz yer ise ufuktu. Ve ufuk şu an batmıştı. Hava kararmıştı. Ufuk artık yoktu.

Sınıfıma gidip sırama oturdum. Boş bakışlara ilk dersi geçirdim. Ve bir karar aldım. Bunu Eren'in de bilmesi gerekiyordu. Gece bencillikte sınır tanımamıştı. Kendini bu fikre alıştırıp bizi öylece bırakmıştı.

Erenlerin sınıfına girdim. Bora'yla anında göz göze gelip kafamı çevirdiğimde Eren'i gördüm.

"Hey ımm Eren !"
"Ah Ceren gelsene."

Oturduğu sıraya doğru yürüyüp yanına oturdum.
"Sana bir şey söylemem gerekiyor."
"Söyle bakalım."
"Gece Amerika'ya gidiyormuş. Bu sabah Cenk söyledi."
"B-bir dakika ne !!? Bize söyleme zahmetine bile girmemiş yani öyle mi ? "
"Evet,sanırım öyle."
"Bundan sonra birbirimize sahibiz Ceren. Yola devam etmek zorundayız. O gidene kadar güzel davranmalıyız. Bu kadarını hak ediyor."
"Yani sanırım. Neyse gitmeliyim bir dahaki teneffüs yine gelirim."

-Eren-

Gece'nin bunu bize yaptığına inanamıyordum. Yavaş yavaş saf dışı bırakıp çekip gitmek. Artık daha fazla biz olmak zorundaydık. Insanlar ne olursa olsun yollarına devam eder. Yolda kaybederler. Tıpkı bir camın eline batması gibi. Canın yanar,kan kaybedersin ama kanın kendini yeniler ve senin artık giden kana ihtiyacın kalmaz. Ceren gittikten sonra hemen Boraya döndüm onun gidişini farketmiş gibi duruyordu. Aralarında bir çekim vardı ve farkında bile değillerdi. Çok hoş bir durumdu. Telefonumu alıp Sokak Kafe'de çarptığım çocuğun instagramdaki fotoğraflarını incelemeye devam ettim. Harika bir şeydi. Yani afetti. Dünyanın 8. Harikası bu olmalıydı. Ama vermezdi. Olsundu.
"Sen, sen o fotoğraflarla ne yapıyorsun ?"
Irmak'ın cırtlak sesiyle arkanı döndüm. Bana dönmüş sinirden kocaman olmuş gözleriyle telefonumu işaret ediyordu.
"H-hiiç."
"Sevgilimin fotoğraflarına baktığının farkında mısın ?"
Sevgilisi mi ?
Ah hadi ama !

OKULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin