Derin

416 21 1
                                    

Korkuyordu küçük kız. İncinmekten, bu sefer de düşmekten korkuyordu. Bu sefer biliyordu paramparça olacağını. Dağıldığında parçalarının kaybolacağını. Yine de tüm siyahlığıyla yürüyordu maviye.
Seviyordu maviyi. Sorgulamadan teslim ediyordu kendini. Göreceğiz küçük kız ne kadar kirleneceğini.

Bora'nın omzu ??! Ben !? Noluyor burada !??
Bir anda kafamı kaldırmamla Bora'nın kafası pazardan gelirken sallanan poşet gibi sallandı.

"Ayy, çok affedersin Bora. İyi misin ?"
"Bir an için 7.8lik deprem oldu sandım ama iyiyim galiba."
Biraz kıkırdadım sonra da tekrar özür dileyip kafamı cam tarafına doğru çevirdim.
Dışarısı o kadar güzeldi ki. Yağmur yağıyordu, koyu yeşil orman sırılsıklam olmuştu. Muhtşemdi.

"Çok güzel, öyle değil mi ? Sanki orman su içiyormuş gibi."
"Öyle, heybetli ama onun bile bir şeylere ihtiyacı var."
Gözlerine baktım. Uzunca bir süre. O da ayırmadı gözlerini.
İçinde hep bir yerlerde hüzün vardı. Affedemediği,kabullenemediği, hissetmekten kaçmaya çalıştığı ama kaçamadığı...

Yavaşça göz temasını bitirdik ve eve varana kadar uyumaya karar verdim.

Gözlerimi araladığımda ışıklardaydık ve benim burada inmem gerekiyordu. Bora'yı yavaşça dürttüm. Kalktım ve herkese çok teşekkür edip bavulumu almak için arabadan indim.

Muavinin yardımıyla bavulumu aldım ve köşede beni bekleyen babama sarıldım.

Kısa süreli bir araba yolculuğundan sonra eve vardım. Annem ve kardeşim uyuyordu. Hemen telefonumu internete bağladım ve 10 gündür mesajlaşmadığım için biriken o mesajlara hüzünle baktım...

Annem uyandı, yorgun ve uykulu gözlerle bana bakıp gülümsedi. Ona da kocaman sarıldım ve uyumaya gitti.

Elime telefonumu aldım Gece'den,Eren'den ve diğer arkadaşlarımdan gelen mesajları okudum. Kendimi bir anlığına tüm bunlardan uzak hissettim, bir yabancı gibi...

Hepsini cevapladım.
Eren, Demir konusunda oldukça ilerlemiş, Gece de Anıl'la 2. ayını doldurmuş.

Gözlerimi ovuşturarak yatağıma ilerledim. Tüm olanları düşünüp uykuya dalmak için kendimi zorladım ve başardım.

Uyanınca kalkıp her zamanki gibi salondaki koltuğa yattım. O sırada kardeşim televizyon izlediğinden ona da selam verdim. Bana TVD'de Caroline'nın Stefan'dan hoşlandığını duyan Elena gibi bakıyordu.
Kafamı "noluyor" anlamında salladım.

"Çok yabancı geldin."
"Durumlar böyle yabancıı,sendeki dertse al benden de aynıı.."
"Hah, oh tamam ya ben de ablam nerde diyordum,hoşgeldin."
"Hoş bulduk. Çay koy da içelim be İrem."
"Abla sen iyi misin ?"
"Hakikaten ya ben yazın çay içmeyi sevmem ki. Neyse ya tost da olur yavrum."
Oflayarak ve biraz da gülerek bana tost yapmaya gitti.

Tostumu yerken Almanya'daki fotoğrafları Instagram'a koymaya karar verdim ve Instagram'ı açtım. Açmamla beraber ağzımdaki tost tabağa düştü.

Demir ve Eren yeni bir fotoğraf atmıştı. Demek ki Eren'in bahsettiği sürpriz buydu.
Demirle Eren arasında bir şeyler oluyordu.
Eren'i takdir oldukça ediyordum çünkü Demir gibi çocukları elde tutmayı bırakın elde etmek oldukça zordu.

Tostumu bitirip üstümü değiştirdim. Eren'in yanına gidip sürpriz yapacaktım. Fakat telefonuma gelen bir mesajla planımı değiştirdim. Bora beni sahile çağırıyordu.

Sırt çantamı alıp çıktım. Okul çantamı normal hayatta da kullanmayı çok seviyordum. Bence oldukça güzel duruyordu.

Sahile doğru yürüdüm ve Bora'yı gördüm. Bilin bakalım noldu ? Midem bulandı, soğudum,sıcakladım, dilim tutuldu. Kısaca heyecandan öldüm yahu.

"Merhaba."
"Merhaba." elini uzattı ve beni oturduğu kayaya doğru çekti.
"Seninle konuşmak istediğim şeyler var."
"Dinliyorum."
"Melisa'yı anlatmak istiyorum sana."
"Melisa'yı mı ?"
"Evet. Bu benim için tahmin ettiğinden çok daha fazla zor o yüzden hızlı anlatırım ve de sadece bir kere."
"Tamam, seni dinliyorum."

Ve kadın, adamın tüm yaralarını sardı. Bilmediği tek şeyse adamın yaralarını sardıkça kendi yaralarının kanadığıydı...

OKULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin