XXXII.

29 3 0
                                    


ÇAĞIL

Canım yanıyor. Canım çok yanıyor. Nefeslerim sıklaşırken yanan gözlerimi kırpmamaya çalışıp dolu gözlerimden yaşların inmemesi için çabaladım. Kapıyı açıp kendimi dışarı attığımda Çağan'ın şüpheci bakışları beni bulmuştu. Bakışları anında sertleşti ve endişeyle bana baktı. Ayakkabılarımı giymeden kapının eşiğinden çıkıp kapıyı kapattım. Ayakkabılarımı giyerken aklımda sadece Ahlat vardı. Beni ağına düşürmesine izin vermiştim resmen. İçimi dökmemi, canını yakmamı istemişti. Yapmıştım. Bu gerçeklik bir tokat gibi suratıma çarparken titreyen çenemi zapt etmeye çalıştım.

''Sen iyi misin? ''

Çağan'ın korkarak sorduğu soruya karşılık tüm savunmam yerle bir oldu ve ağzımdan hıçkırıklarım bir bir dökülmeye başladı. Çağan hızla beni sarmaladı. Kolları arasında çırpındım.

''Burada olmaz. Ahlat duyar. Dışarı çıkalım. ''

Titreyen dudaklarım yüzünden zorlukla kurmuştum tüm bu cümleleri. Fakat Çağan anlamış ve beni belimden tutarak merdivenleri inememe yardımcı olmuştu. Göğüs kafesim beni mengene gibi sıkıyordu. Nefes alışverişlerim tıkıyordu sanki soluk borumu. Yanıyordum. Canım çok yanıyordu. Apartmandan çıktığımız gibi bıraktım kendimi yere. Dayanamamıştım. Çağan da benimle birlikte yere çöktüğünde gözlerinin dolu dolu olduğunu fark ettim. Onun da canı yanıyordu.

''Yine canını yaktı değil mi? '' diye sordu. Başımı iki yana salladım.

''Seni mi suçladı yoksa yine? Ne diye çağırmış seni yanına? ''

Ağlamaya devam ettim bir süre. Sakinleşene kadar bekledi beni.

''Onu suçlamam için çağırmış. '' dedim acılar içinde kıvranarak. Çağan'ın kaşları çatılmıştı.

''Nasıl yani? '' dedi şaşkınlığa bulanmış olan sesiyle.

''Ahlat. '' diye mırıldandım adından güç almak ister gibi.

''Onu suçlayıp kendimi savunmamı istedi. Beni güçlendirdi aklı sıra. Onu suçlamamı bekledi. Kışkırttı da beni. Patladım en sonunda. Ona istediğini verdi. Bir sürü şey söyledim. Canını yaktım. ''

Acı bedenimin her bir köşesini ele geçirmişti. Sevmek neden bu kadar yakıyordu insanın canını? Doğru insanı sevemediğimden mi? Kalbi başkası için atanı sevdiğim için mi yoksa?

''Niçin böyle bir şey istedi ki senden? '' diye sordu Çağan anlamayarak. Güldüm. Hissiz bir gülüştü bu.

''Gidecek çünkü. '' diye itiraf ettim bu gerçeği ona. Ama asıl itirafım kendimeydi.

''Gitmeyi öğrenmiş Ahlat. Vicdanını susturmak için çağırdı beni. Dilimden kötü sözler duyup yumuşak bakışlarımdan onu affettiğimi görmek için yaptı. Ben ona hiç küsmedim ki Çağan. Ben hep ihtimallere sığındım. Şimdiki gibi. Gideceğim, gideceğim diye tutturdum yanında... Asıl gidecek olan o olmasına rağmen demedi bana hiçbir şey... Usulca bekledi benim zehirli sözlerimi... Bile bile canını yakmamı istedi. ''

Çağan'ın bakışları yumuşamıştı.

''Çağan? '' dedim zorlukla.

''Söyle canım benim. Söyle. ''

Şefkati karşısında ağlamak istedim. Yapmadım. Ağlanacak çok şey vardı ama susturdum kendimi. Birazdan isteyeceğim şeyi düşündüm. Yapmam gerekiyordu.

''Sadece bir gün geçir onunla... Eskisi gibi baktığın, eskisi gibi, dostunmuş gibi sev onu yeniden... Öyle gitsin Ahlat... Ne olursun kırık gitmesine izin verme... Ben kırdım onu sen tedavi et. ''

Çağan duydukları karşısında şoka girmiş gibiydi. Başını salladı.

''Hayır. Yapamam. Bunu sana yapamam. '' dedi hızla.

''Ne olur Çağan. Benim için yap. Kırık gitmesin. Bitecek işte. Son kez. Ne olursun. ''

Sustum.

Çağan da sustu.

Bu suskunluğun kabulleniş olduğunu ikimiz de farkındaydık. 

23.03.2019  (TEXTING)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin