SON.

59 4 0
                                    


Sekiz yıl sonra Ahlat

Bahçedeki yabani otları toplarken bir yandan da ne kadar çok sıcak olduğunu düşünüyordum. Elimdeki eldivenleri çıkarıp cebime iliştirdim. İçeriden çocukların sesi geliyordu. Onları kontrol etme içgüdüsüyle işimi bırakıp içeriye doğru ilerledim. Bir yandan da ne kadar çok değişmiş olduğumu düşünmeye başlamıştım. İnsan zihni karmaşıktı işte. Oradan oraya atlayabiliyordu.

''Baba Hale nerede? ''

Oğlumun sorduğu soruyla birlikte irkilsem de oyun halısında dönmeye çalışan Hale'yi gördüğüm gibi rahatlamıştım.

''Yerde işte Çağan. Babanı korkuttun. ''

Çağan elindeki kalemi masaya bırakıp elinde tuttuğu kağıdı görmem için kaldırdı. Son zamanlarda hep yazıp okumaya çalışıyordu. Okuldaki çocuklarla aralarında bir rekabet vardı. İstemsizce güldüm ona.

''Kardeşimden bahsetmiyorum baba. Mektuptaki Hale'den bahsediyorum. ''

Duyduklarım ile birlikte gülüşüm dondu. Yıllar öncesi zihnimi ele geçirmeye çalıştı. Başımı sallayarak bunu engellemeye çalıştım. Ben her şeyi gömmüştüm. Yeniden filizlenmesine izin veremezdim. Hızla masaya gidip mektubu Çağan'ın küçük parmakları arasında çektim.

''Nereden buldun sen bunu? '' diye bağırdım. Çağan irkildiğinde yaptığım hatayı fark edip dudaklarımı saçlarının üstüne bastırdım.

''Özür dilerim babacığım. Sadece mektuplar özeldir. Neden karıştırdın? ''

Çağan gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Onu korkuttuğum için kendimden nefret etmiştim. Zaten bana zor güven sağlamıştı. Çağan ve Hale'yi yetimhaneden evlat edinmiştim. Hale daha on beş günlüktü. Ama Çağan'ı aldığımda dört yaşlarında falandı. Bana alışması uzun zaman almıştı.

''Senin defterlerinin arasındaydı baba. Kağıt istediğimde oradan almamı söylemiştin. Özür dilerim. ''

Başımı iki yana salladım.

''Sorun değil. Benim hatam. '' dedim. Çağan başını usulca geri eğdi. İçimi dolduran rahatsız acıyla birlikte zorlukla yutkundum.

''Sevdiğim kadındı. '' diye itiraf ettiğimde Çağan'ın meraklı bakışları beni buldu. Gülümsedi. Bulaşıcı olan gülümsemesi sayesinde ben de gülümsedim.

''O yüzden kardeşimin adını Hale mi koydun? ''

Onu onayladım.

''Ona ne oldu ki baba? Şimdi nerede? '' diye bir soru daha geldi. Kalbime bıçak saplanacak sanmıştım ama öyle olmadı. Kelimeler dudaklarımdan soğukkanlılıkla döküldü. Ben de şaşırdım.

''Öldü. İstanbul'da mezarı. ''

Çağan gözlerini kıstı.

''Annemin beni izlediği gibi o da seni izliyordur baba. Üzülme. '' diye bana destek olmaya çalıştı Çağan. Gülümsedim. Küçücük çocuk da olsa teselli etmesini biliyordu. Zaten artık üzülmüyordum. Hale'ye ismini verdiğimde bunu anlamıştım. Üzerinden çok yıl geçmişti.

Çağan aklına bir şey gelmiş gibi dudaklarını ısırdı. Ona gülümseyerek cesaret verdim. Onay aldığı gibi yeniden konuşmaya başladı.

''Peki ama kirazın baba? Sırf onun için bahçeye kiraz ekmiştik. Bir gün gelip yesin diye. Ben onu seviyorsun sanıyordum. ''

İşte şimdi göğsüm teklemişti. Derin bir nefes aldım. Çağıl'ın Amerika'ya gittiğini duymuştum. Evlenmiş orada. Lucas diye bir adamla. Dediklerine göre adam çok iyiymiş. Çağıl'ı da çok seviyormuş. İki tane de çocukları olmuş. İki erkek annesi olmuş Çağıl. Çağan, fotoğrafını yolladı. Biraz kilo almış ve bu ona çok yakışmış. Kocası, çocukları ve o çok mutlu gözüküyorlar.

''Bak ne diyeceğim Çağan? Ben Hale'yi uğruna ölecek kadar çok sevdim. Bu doğru. Ama kirazımı yaşamaya devam edebilecek kadar sevdim. Aynı sevgi değildi belki ikisine karşı olan beslediğim ama yine de ikisini de sevdim. ''

''Pek anlayamadım baba. '' diye mırıldandı Çağan utangaçça. Güldüm.

''Umarım hiç anlamak zorunda kalmazsın oğlum. ''

Çağan kardeşinin yanına giderken ben de mektubu alıp katladım. Tek bir kelime görmeye niyetim yoktu. Çıktım odadan defterlerin olduğu odaya girdim. Çağan hepsini dağıtmıştı. Yere düşen kağıdı aldım yavaşça. Kağıt katlanmış da olsa el yazısından kime ait olduğunu anlamıştım. Tek bir damla gözyaşı düştü gözlerimden. Kağıdı açmaya cesaret edemedim. Ama neler yazdığını adım gibi biliyordum.

Bundan iki yıl önce bir adamı tanıdım,

Veya tanıdığımı sandım.

Garipti, zavallıydı daha doğrusu aşıktı.

Bir gün o korkunç kazada kalbi atmayı bıraktı.

Ölüyordu, solukları birbirine dolandı.

Şapkası, ah o kahve şapkası kanlara bulandı.

Ruhu, o naif ruhu çok uzaklardaydı.

Sonra bir mucize oldu, kalp bulundu.

Yaşamak istemeyen adama yeni can sunuldu.

Ağladı, kahroldu, mahvoldu.

Onun o can parçalayan haline herkes şahit oldu.

Hıçkırdı, dağıttı, kırıldı.

Yaşayamadı, yaşattı.

Benimle yeniden tanıştı, beni kendimle barıştırdı.

Bana sevmeyi öğretti.

Sonra...

Bir şubat gecesi ansızın, hiç hazır değilken

Şehrini, sevdiğini ve beni usulca terk etti.

Gitmişti.

Bundan iki yıl önce bir adam tanıdım.

Ve bir daha da hiç adama rastlamadım.

23.03.2019  (TEXTING)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin