16.01.2017

88 7 1
                                    

Bir önceki bölüme gelen yorum sebebiyle açıklama yapma gereği duydum. Öncelikle şunu belirteyim tarih şeklinde olan bölümler geçmişte Çağıl ve Ahlat'ın yaşadıkları, Romen rakamları ile yazılmış olan bölümler ise şimdiki zamandan bahsediyor.

Ben bunu zaten biliyordum diyorsanız sizler için yapabileceğim extra bir açıklama yok. Çünkü böümü tam olarak anlayamamanız gayet normal, ayrı iki olay örgüsü var ve bunu ilk defa bu kadar belirgin yazdım. Artık olayların kırılma noktalarını görüp düğümleri çözme vaktimiz geldi. Kısacası kurgu daha yeni başlıyor. Umarım siz de benim kadar heyecanlı ve meraklısınızdır. iyi okumalar.


"Herkes ölür yeğen. Kimi toprağa gömülür, kimi yüreğe."
Tuncel Kurtiz

Çalan kapının sesiyle televizyonun sesini kıstım ve kapıya doğru ilerledim. Gelenin Çağan olduğunu bildiğim için yüzüne bile bakmadan kapıyı açıp gitmeyi planlıyordum ki gözüme çarpan kırmızı lekelerle hızla bakışlarımı vücudunda gezdirdim.

"Ne oldu sana? " diye sordum sesimdeki bariz korkuyu gizleyemeyerek.

Ne kadar kırgın olsam da o benim ikizimdi.

Yeşil gözlerini gözlerime değdirmeden kısa bir gülüş sergiledi. Bu basit davranışta bile acıyla yüzü kasıldı. Gözü mordu, burnu kanıyordu ve dudağı patlamıştı.

"Çağan? " dedim titreyen sesimle.

Bu sefer gözleri hemen beni buldu.

"Endişelenecek bir şeyim yok ki. Üzülme sen. Atıştık sadece. " dedi hızlı hızlı.

Yanan gözlerimi yok sayarak elinden tuttum ve çekiştirmek için hamle yaptım ama gelen inleme sesiyle duraksadım. Bakışlarım hızla elini bulduğunda elinin de morarmış olduğunu görmem ile kendimi tutmayı bıraktım ve gözyaşlarımı serbest bıraktım.

"Bunu sana kim yaptı? Bana cevap ver. Gidip mahvedeceğim onu. Şerefsiz! " diye bağırdım hızlı hızlı.

Çarpık bir gülümseme gezindi dudaklarında.

"Kimin yaptığını bilsem eminim ki onu haklı bulursun. " dedi kinaye dolu sesiyle.

İma ettiği kişi kalbimin hızlanmasını çoktan sağlamıştı bile.

Kaşlarımı çattım.

"Ahlat? " dedim sormaktan korkarcasına.

Bir şey demeden gözlerime baktı.

"Tamam şu an anlatma ama izin ver de yaralarına bakayım. " dedim neredeyse yalvararak.

"Sen hani bana küstün? Beni rahat bıraksana. " dedi yumuşak sesle. Beni ikna etmeye çalışıyordu. Canımın yanmasını istemiyordu.

"Bu haldeyken küslüğümü devam ettirecek değilim. Hem ben sana nasıl kıyarım ki? " dedim çatallaşmış olan sesimle. Yeşil gözleri bana tam olarak odaklanmıyordu bile.

Güldü.

"Hadi oradan bütün gün ağlayıp beni de üzüyorsun. İkizinim ben senin hissediyorum. O zaman nasıl kıyıyorsun? " dedi hafif eğlenen ama acı çeken bir ses tonuyla.

"Özür dilerim. " dedim zorlukla.

Tebessüm etti. Omuzları düştü o anda. Onu bu hâlde görmek canımı fazlasıyla acıtmıştı.

"Gel buraya, şaka yapıyorum. " deyip kollarını kaldırdığında beklemeden ona sarıldım.

Kardeş kavgası uzun sürmezdi.

Birlikte oturma odasına gittiğimizde onu yalnız bırakıp malzemeler almaya gittim. Pansumanını yaparken ara sıra gözlerine sorar gibi baksam da hiçbir şey demeyerek gözlerime bakmaktan kaçınmıştı.

Elini sardığımda tekrar yüzüne baktım. Daha iyi gözükse de yorgundu.

"Uyumak ister misin? Ya da yemek de yiyebilirsin. " dediğimde derin bir iç çekti.

"Çağıl iyiyim ben. Uyumak da istemiyorum yemek yemek de istemiyorum. Sadece biraz düşünmek istiyorum. " dedi.

"Ne düşüneceksin? " diye sordum merakla.

Yutkundu.

"Duydukların beni iyi hissettirmediği gibi seni de iyi hissettirmeyecek. O yüzden sana söylemek istemiyorum ama bilmesen bana kızacaksın onu da biliyorum. O yüzden kendini hazırla. Üzüleceğin bir şey çünkü bu. " diye uyardı.

Ahlat beni üzecek bir şey yapmış olmalıydı. Ne yazık ki alışkındım, koymazdı.

Onu başımla onayladığımda iç çekerek konuşmaya başladı.

" Alkol aldığından dolayı kafası da pek yerinde değildi. Doğrusu benim de yerinde değildi. Sonra yanımıza başka arkadaşları geldi. Ve biri senin hakkında konuşmaya başladı. Ahlat'a olan hislerini malzeme yapıp gülüşmeye başladılar. " deyip derin bir nefes daha aldı.

Sinirlendiğini çatılan kaşlarından anlayabiliyordum.

Sevmenin neresinde utanılacak bir yan vardı? Neden insanlar söz geçiremediğimiz kalbimizin hissettiklerini bu denli hafife alıp dalga geçiyorlardı ki? Kalpleri bu kadar mı aşka karşı kördü ya da aşk onların aşkı olmadığı için mi rahatça malzeme edebiliyorlardı? Anlayamıyordum.

"Sonra? " dedim belli etmesem de korkuyordum duyacağım cevaptan. Ahlat isteyerek bana kötü davranmaz diye düşünmüştüm hep.

"Arkadaşları benim senin ikizim olduğunu bilmiyordu ama yine de yaptıklarına sinirlenmiştim. Çünkü bu çok saçma bir muhabbetti. Çünkü önemli olan senin bir tanıdığının orada olup olmaması değil. Ben orada olsam da olmasam da bunu konuşup dalga geçmeye hakları yok. Günlerce ağladığından ve kendini mahvettiğinden haberleri yok. Çağıl, senin hakkında en ufak bir fikirleri yokken öyle konuşmaları o kadar midemi bulandırdı ki yüzlerine kusasım geldi. En çok sinirlendiğim nokta ise Ahlat'ın hiçbir şey demeden arkadaşlarını dinlemesi ve yaptıkları iğrenç esprilere gülmesiydi. İşte o anda ortalık karıştı. Tam bir şerefsizlik örneği taşıyordu. Belki içkili olduğu içindi ama bu o an umrumda bile değildi. Hatta şu anda da umrumda değil. Ayık kafayla düşündüğümde daha çok sinirleniyorum. Sonra kötü şeyler söylemeye başladı. Ben de kötü şeyler söyledim. Atıştık işte biraz. " dedi ama daha söylenecek şeyler olduğunu biliyordum.

"Keşke hiçbir şey demeseydin. " dedim morarmış yüzüne bakarak.

"Demeseydim de yanına kâr mı kalsaydı diğer her şey gibi? " diye sesini yükselttiğinde yutkundum.

"Hiçbir şeyi onun yanına kâr olsun diye söylemedim ki. Sadece canının yanmasını istemezdim. Baksana değmezdi. Seni bu hâlde görmeme hiçbir şey değmez. Güzel yüzün dağılmış resmen. Seni sevenleri üzeceksin hem. " dedim sonlara doğru dalgaya vurmaya çalışsam da sesimin titremesine engel olamamıştım.

Çağan'ın bu hâlde olmasının sebebi bendim. Kalbimi yakan iki acıyla birlikte zorlukla yutkundum.

Çağan gülümsemeye çalıştı.

"Benim canım sensin. Canını yakanın canını yaktım ama benim canım sadece senin için yandı. Onun yaptıkları için değil. " dedikten sonra tereddütle bana baktı. Bir şey söylecekti.

"Çağıl biliyorum bu fikri kabul etmiyorsun ama bence buradan uzaklaşmalıyız. Başka bir şehre hatta başka bir ülkeye gidelim. Hem varlığı hiçbir şey kazandırmayanın yokluğu bir şey fark ettirmez diye bir söz var. Ahlat'ın sana üzüntüden başka hiçbir şey getirmediğini biliyorsun. Gidelim işte ne olacak? " dedi sesi hâlâ tereddütteydi.

Cevap vermeyince daha yumuşak bir sesle konuştu.

"En azından bu konuyu bir düşünsen? " dediğinde derin bir nefes aldım ve yanından kalkmadan önce mırıldandım.

"Düşüneceğim. "

Karar vermiştim bile.

23.03.2019  (TEXTING)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin