23.03.2018

175 16 19
                                    

Billie Eilish/ 6.18.18

Uzun koridorun dar duvarlarına çarpan elzem notalar kulağıma girip çıkıyor, beraberinde de gözyaşlarımı getiriyorlardı.

Kalbimi sanki görünmeyen bir el kavramış, sıkı sıkıya sarmış ve beni nefessiz bırakmak ister gibi sıkıyordu.

Korkarak araladığım kapıdan içeriye doğru başımı uzattığımda onu gördüm.

Ahlat'ımı.

Arkası dönüktü, omuzları sarsılıyor başı belli bir ritimde sallanıyordu. Parmakları, o ince ve uzun parmakları piyanosunun üzerinde hiç durmaksızın hareket ediyordu. Büyülenmiş gibiydi, büyülenmiş gibiydim.

Onun o eşsiz notaları büyük odanın her bir köşesine sinmişti. Ahlat, kendisini notaların gizemine bırakmıştı. Şarkısı hüzünlüydü. Gözleri hüzünlü bir adamdan başka ne beklenirdi ki?

Ürkekçe bir adım attığımda yer gıcırdadı ve büyü bozuldu. Notalar yerini sükunete bıraktı. Ahlat, arkasını bile dönmeden oturduğu uzun sandalyede yana kaydı.

Yanına gitmemi istiyordu. Yavaş adımlarla yanına vardığımda hiç düşünmeden oturdum. Elleri hâlâ piyanonun üzerindeydi. Dokunuyor fakat ses çıkmasına fırsat vermiyordu.

"Ben de senin gibi çalmak istiyorum. " dedim dilimde ezilen her bir kelimeyi yok sayıp itiraf ederek.

Dudaklarını bastırdı birbirine, ağzından kaçacak hiçbir harfi layık görmedi bana.

Yutkundum.

Gülümser gibi kıvrılmasını isterdim dudaklarının ama acı ile yoğrulmuş yüzünde ufak bir mutluluk kırıntısı dahi yoktu.

Hafifçe bana döndü. Bu hareketi karşısında heyecanlandım.
Elini kalbimin üstüne koydu. Avucu cayır cayırdı.

"Burası... " dedi harfleri tekrar dudaklarında mühürleyerek.

Ne demeye çalıştığını kavrayamadım. Anlamazca baktım o güzel suratına.

"Burası... " dedi sesinde gizem ve özlem saklıydı.

Kalbim avucu arasında can çekişerek atıyordu.

"Burası yanacak önce. " dedi kelimeler ağzından zorlukla çıktı geride kalanlar da ağzının içine, sustuklarına karıştı.

Sonra avucunu boynuma getirdi. Tam olarak dokunmuyordu bile ama bu bile beni tedirgin etmeye yetmişti.

"Boğazından yükselen alevler yavaş yavaş yukarı çıkacak. " dedi ve parmakları ile boğazıma hayali bir çizgi çizdi.

"Burası var ya burası yutkunamayacak kadar düğümlenecek, nefeslerinin intiharlarına şahit olacaksın hatta. Su isteyeceksin ama ihtiyacın olanın su olmadığını çok geçmeden fark edeceksin. " dedi gözlerini gözlerime kenetleyerek.

Nefesimi tuttum.

Eli çeneme çıktı. Nazikçe kavradı. Başımı yana yatırmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Dudakların sükut iksiri içmiş gibi kenetlenecek birbirine. Bir süre sonra konuşabildiğini bile unutacaksın. " dedi baş parmağı dudağımın üzerinde gezinirken.

Yutkundum.

Sonra parmağı gamzelerimin üstünde durdu.

"Senin de benim gibi gamzelerin var. " dedi.

Kaşlarımı çattım. Ahlat'ın gamzeleri mi vardı? Ben niye görmemiştim?

"O gamzelerin üzerine acı toprak atacaksın. Gamzelerinin o çukurunu dolduran gülümseme değil ölüm olacak. " dedi.

Sesi bir buz gibi soğuktu ama dokunuşları sıcacıktı.

Parmağını dudağımın üst kısmındaki sus işaretine getirdi.

"Susacaksın, çoğu kez. Bu kıvrımda hayat bulacak sessizliğin. " dedi.

Parmakları kirpiklerimi okşadı. Gözlerimi kısarak yeşil gözlerine bakmaya çalıştım.

"Kirpiklerin asacak kederlerini gözlerinin önüne, dayanamayacak ağlayacaksın çoğu sefer belki de. Gözlerin acıyacak, canın yanacak ama gıkın çıkmayacak kirazım. " dedi bu sefer de.

Nefes almak için dudaklarımı araladım.

"Ve son olarak zihnin... " dedi uzun bir süre sustu da bunun üzerine.

"Delirecek gibi olacaksın, ölüyorsun sanacaksın. Ama ölmeyeceksin. Acıdan dilin uyuşacak, gözlerin acıdan açılmayacak hâle gelecek. Fakat sen her gün yaşamaya devam edeceksin. Asıl o ölüm olmalı. Bu ölümden beter kirazım. " dedi buruk bir gülümsemeyi dudaklarına kondurarak.

Alnını yavaşça alnıma dayadı.

Dudaklarını ıslattı.

"İşte o zaman vücudun içinde biriken o duyguları bir şekilde dışarı atma ihtiyacı duyacak. Ya notalarla ya kelimelerle ya da sözlerinle. İşte o gün geldiğinde benim gibi çalabileceksin hislerini. " dedi.

Geri çekildi ve ellerini tekrar piyanonun üzerine koydu. Bakışları ahşap piyanonun tuşalarına odaklıydı. Sözleri zihnimi ele geçirirken ben de onu taklit ettim. Yan yana olan ellerimiz aşikâr bir uyumsuzluk içindeydi.

Bir anda tek eli ile ellerimi sertçe piyanodan çekti diğer eli ile de piyanonun kapağını kapattı. Tok bir gürültü odada mekik dokudu. Korku ile ona baktım. Ne yapıyordu?

Az kalsın ellerim koca piyanonun kapağına sıkışmış hâlde can verecekti.

"İşte böyle, bir anda kapanacak kapılar üzerine. Ve eğer sen çekemezsen ellerini kanayacaklar, kaptıracaksın kendini. Canın çok yanacak. Daha da yanacak. " dedi ve ayağa kalktı.

Hızla başımı kaldırdım. Söyleyeceği tek bir kelimeye bile muhtaçtım. Kalbim ritmini değiştirmişti.

"Dikkat et kirazım, o zaman yanında ben olmayacağım ve elini kurtarabilecek birisi olamayabilir. İşte bu yüzden o minik kalbini kimseye kaptırma tamam mı? "

Kısılan gözlerinin yanlarında bir sürü çizgi vardı. Normalde bu çizgiler gülünce çıkardı ama onun acılı yüzüne gülümsemek en büyük yasaktı. Tam göremiyor gibi kıstığı gözlerinin yanından şakaklarına uzanan kırışıklıkları vardı. Onu tam oradan öpmek istedim; En çok canının yandığı yerden.

Yüzüme son kez bakıp çıktı büyük odadan. Tek başıma, az evvel olanları sindirmeye çalışarak kaldım. Başımı geriye atıp acıyla fısıldadım.

"Ben kalbimi sana çoktan kaptırdım. "

23.03.2019  (TEXTING)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin