22.05.2018

93 8 2
                                    


''We were close but not close enough. ''


Julia Brennan/ I'm not her

İçimde birikmiş olan tüm acıların yönü onu gösterirken kalbimin onun için dört dala koşması normal miydi? Bu kadar çok severken aynı zamanda bu kadar çok acı çekmek nasıl bir şeydi?

Özlemiştim onu.


Dört gündür ne yüzünü görüyordum ne de sesini duyabiliyordum. Yanına kimseyi yaklaştırmıyordu. Arkadaşlarının bir tanesinden nerede olduğunu öğrenmiştim ama gidecek gücü kendimde bulamamış, eğer gidersem nasıl olur diye zihnimde kurmuştum. Ve sonunda gitmemeye karar vermiştim. Çünkü gitsem nasıl tepki verir bilmiyordum ve kimseyi istemezken beni neden isteyecekti ki? Ben onun hiçbir şeyiydim. Gerçi o benim her şeyimdi.

Gitmeyecektim güya ama öyle çok özlemiştim ki gitmezsem delirecektim.

Heyecandan dudaklarımı kemirmeye başlamışken saatlerdir önünde durduğum kafenin camlarına bakıyordum. İçerisi karanlık sayılırdı.

Boş, loş ve mayhoş.

Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. İçeride tek bir müşteri dahi yoktu. Anladığım kadarıyla kafe kapalıydı sadece misafirlere kapalı değildi ya da ilk karşılaşmamızdaki gibi yine onu bekliyordu ve bu yüzden de kilitlememişti kafeyi kalbi aksine.

Adımlarımı ürkekçe atarak ilerledim karanlık kafenin tozlu zemininde. Zihnimde beliren endişeler yumağından bir tutamını alıp perde yaptım zihnime. Yutkunmam ve ilerlemem zorlaşırken gözlerim Ahlat'ı yakaladı.

En arkadaki masaya oturmuş önünde duran bardağa bakıyordu boş boş. Beni fark etsin diye yalandan öksürse miydim acaba? Ya da adımlarımı daha sert atarsam belki daha iyi olurdu. Ya da direkt konuşmaya mı başlasaydım? Gerçi ne diyecektim ki?

Sıkışan kalbime her geçen saniye eklenen belirsizlik göğüs kafesimi bir duvar gibi örmeye başlamıştı ki bu da nefesimi kesiyordu.

''Madem geldin, niçin dikiliyorsun orada? Gel eşlik et garip masama. ''

Sesi ile irkilerek yerimde sıçradım. Geldiğimi fark etmişti.


Utanarak yanına doğru ilerledim. Karşısındaki sandalyeyi işaret etti çenesiyle. Yavaşça oturdum o ahşap sandalyeye.

''Nasılsın? '' diye sordum karanlıktaki yüzünü incelemeye çalışarak.

Yüzünün her bir çizgisinde gezdirdim gözlerimi. Önce usulca yorgun gözlerini sevdim daha sonra kırışmış olan alnında gezdim. Çenesindeki oyuğa selam verdim, koyu kırmızı dudaklarının renginde boğuldum.

''İyiyim. '' dedi görünüşüne abes bir şekilde.

İyi değildi.


İyi değilsin diyemedim. Hatta hiçbir şey diyemedim. Canımı acıtan her cümlem sustuklarıma karıştı.

Sustuk bir süre.

Ben ona bakıyordum o ise bardağına. Ben Ahlat'ı düşünüyordum o ise mezardaki kadını düşlüyordu. 

Farklıydık.

''Anlat. '' dedi zorlanarak.

''Ha? '' dedim safça.

Bakışları yüzüme değdi, titredi vücudum.

''Anlat, kirazım. '' dedi bu sefer.


''Neyi anlatayım? '' diye sordum tedirgince.

23.03.2019  (TEXTING)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin