Gözlerini yan odadan gelen kısık inleme sesleriyle açarken yüzünü buruşturdu. Yatakta yavaşça doğrulup etrafına bakınırken odada ondan başka kimse yoktu. Bunu fırsat bilerek hemen üzerini değiştirdi ve elini yüzünü yıkayıp aynada kendini kontrol ettikten sonra mutfağa adımlamıştı.
Kahvaltı yapan ikiliye günaydın dedikten sonra tezgahla bakışırken ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. Hem yabancı olduğu bir yerdi, hem de saraydayken bile mutfağa nadiren giderdi. Seungmin ne yapacağını bilemez halde ayakta dikilmeye devam ederken masadakilerden birinin sesini işitti.
"Changbin kalk Seungmin'e kahvaltı hazırla."
Buna karşılık yemeğini hala bitirmemiş beden homurdandı. "Neden ben hazırlıyorum ya?"
"İnsanların öldürüp yediği canlıları benim mi hazırlamamı istiyorsun?"
Changbin oflayarak ayaklanırken bir şeyler mırıldanarak onu onaylamıştı. Prens ise teşekkürlerini sunarak masadaki sandalyelerden birine geçti. Diğer yandan da ona kahvaltı hazırlayan adamın ne yaptığına ve neyi nereden aldığını öğrenmeye çalışıyordu. Sonuçta hep diğerlerinden yardım alacak değildi.
"Atla ilgilendim, ayağına küçük bir diken batmıştı."
Duyduğu şeyle bakışlarını yanındaki parlak gence çevirdiğinde ışıldayan gülümsemesi ile karşılaşmıştı.
"Teşekkür ederim, Alexander'ın nerede olduğunu merak ediyordum ben de. İlgilendiğin için yeniden teşekkürler."
Jeongin küçük bir "Ne demek." mırıldandıktan sonra devam etti. "İstersen kahvaltıdan sonra yanıma gelip Alexander'ı görebilirsin."
Prens duyduğu teklifi onaylarken ona kahvaltı hazırlayan adam işini bitirmiş olduğundan önüne birkaç tabak bırakmıştı. Seungmin yeniden bir teşekkür mırıldandığında önündeki yemekten yemeye başladı. Saraydakiler kadar lezzetli olmasa da tadı iyiydi. Zaten daha fazlasına da gerek yoktu.
O diğerlerine kıyasla biraz daha kibar yediğinden sona kalırken yalnız başına kahvaltısını bitirdi. Bulaşıkları ise tezgaha bırakırken nasıl yıkaması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu ama kurtarıcısı gelmişti. Duyduğu bebek sesiyle arkasına dönerken sarı saçlı omega ve kucağındaki Lena ile karşılaştı.
Felix selam vererek yanına geldiğinde yavrusunu hızlıca prensin kolları arasına vermişti. Seungmin ne olduğunu anlayamazken diğeri bir şeylerle uğraşarak konuşmaya başladı.
"Lena'yı bizimkilerden birine bırakabilir misin? Kahvaltı yapmam lazım ama bebiş rahat durmuyor." Buna karşılık gencin bir şeyler demek için dudaklarını araladığını farkettiğinde ekledi. "Bulaşıkları ben hallederim, sen dert etme onu."
Seungmin yeniden bir teşekkür mırıldandıktan sonra yerini öğrendiği Jeongin'in küçük kulübesine doğru yola çıktı. Bildiği kadarıyla bulundukları alandaki tüm canlıların sağlığı ile o ilgileniyordu ve evde kalmak yerine küçük kliniğinde uyuyordu.
Çok ilerlemeden ona bahsedilen yerle karşılaşmıştı. Beyaz duvarları sarmaşıklarla kaplıyken çevre çiçek, böcek ve yeşilliklerle çevriliydi. Kucağında tuhaf sesler çıkarıp konuşmaya çalışan bebeği dikkatlice tutmaya devam ederken açık kapıdan içeri girdi. Çok geniş olmayan alanın en ucunda yerde uzanan atını ayaklarından tanırken yavaşça oraya doğru ilerledi.
"Jeongin, ben geldim."
Birkaç adım sonra görüş mesafesine yerde Alexander'ın yanına uzanarak hayvanın tüylerini okşayan beden girmişti. Prensi ve kucağındakini görür görmez ayaklanırken Lena'yı kendi kolları arasına çekti. Minik yavru da tatlı sesler çıkartarak Jeongin'in beyaz tenine tükürüklü öpücüklerini bırakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ecotone // Hyunmin ✓
FanfictionEkoton, farklı türlerden bireylerin barış içinde yaşadığı az nüfuslu ve güvenli bölgeye denir. Kim Seungmin de saraydan kaçarken sığınak olarak sadece eğitim sırasında adını duyduğu bu yeri seçmişti.