Sırtında minicik kanatları, küçücük bedeni, Jisung gibi koca parlak gözleri, Minho'ya benzer dik burnu ve kıvrımlı dudakları... Gerçek bir peri kızı olan Alin her zamanki gibi tüm ışıltısıyla parlarken bebeği kucaklayan prens dikkatlice evden çıktı. Diğerlerinden fırsat bulup melezi kaçırmak oldukça zor olmuş ancak başarmıştı. Şimdi bu dünyalar güzeli bebekle doya doya vakit geçirebilirdi.
Evden fazla uzaklaşmak istemediğinden minik bahçlerine bir göz attı ve orada gördüğü üçlünün yanına adımladı. Başka bir zaman olsa Alin'le Changbin'in yanına gitmezdi ancak bölgedeki diğer yavruyla ilgilenen avcı melezi kaçırmaya çalışmazdı. Bu nedenle bol kıkırtılı ortama giriş yapıp bir kenarda yerini alırken kucağındakiyle sessizce diğerlerini izlemeye başladı.
"Lena sevgilimi öpme! O benim sevgilim!"
Avcı çatık kaşlarıyla sözlerini sıralamaya devam ederken yaptığının oldukça farkında olan Lena genci sinirlendirmeye devam ediyordu. Kucağına çıktığı Jeongin'in dudaklarına öpücükler bırakıyor ve ardından avcıyı daha fazla gıcık ettiğini bildiğinden kıkırdıyordu. Şifacı genç de yalnızca ikilinin haline gülerken en sonunda dayanamayan Changbin miniği sevgilisinin kollarından aldı. Onu yere yatırıp gıdıklamaya başlarken ise intikamını alıyordu. Lena'nın şirin kıkırtıları ortamın ana ses kaynağıydı ve fazlasıyla da güzeldi. Hepsi ikilinin halini yüzlerinde koca bir gülümseme ile izlerken minik Alin dahil çok keyiflilerdi.
Prens şimdi de Lena'nın Changbin'le olan kavgasını izlemek yerine kucağındakine döndü. Minik kurdun avcıya attığı güçlü tokatların sesi zaten kulaklarına geliyordu. Bu nedenle kolları arasında uzanan başyapıtı seyredurdu. Onun küçük, güzel yüzü olağandışı duruyor ve içindeki öpme isteğini açığa çıkarıyordu. Lena kadar cesur olamasa da miniğin yanağını usulca öptü, burnunu okşadı. O, melezin büyüsüne kapılmaya devam ederken ise diğerleri hala fazlaca eğleniyordu.
"Chan'ın veledi işte, nasıl da sert vuruyor. Baban öğretti değil mi bunları? Özellikle de Changbin amcaya vur demiştir kesin."
Avcı, kolları arasına hapsettiği miniği azarlamaya devam ederken onu asla ciddiye alamayan Lena gülmeye devam ediyordu. Changbin amcasıyla oynayıp onu sinirlendirmek en sevdiği oyunlardandı. Ancak şimdi sıra kendini affettirmeye gelmişti. Bu nedenle hala konuşmaya devam eden avcının yanağına baldan tatlı öpücüğünü bıraktı. Böylece dolandırılmış gibi hisseden Changbin ister istemez miniği affetmiş ve serbest bırakıp etrafta koşuşturmasına izin vermişti. Elbette kurdun yapacağı ilk şey koşarak Jeongin'e sarılmak olurken minik anlaşmazlıkları yeniden başlamıştı.
"Selam!"
Felix yine güneşi kıskandıran gülümsemesi ile bahçeye girerken elindeki kase Lena'nın yemek saatinin geldiğinin habercisiydi. Bir yere oturup küçüğü yanına çağırdı ve bir kaşık aldıktan sonra etrafta koşuşturmaya devam eden kızını yedirmeye başladı. O sırada ise bunu gören prens bir şeyler hatırlayarak aniden ayaklanmıştı. Kucağındaki Alin'i çabucak avcıya bırakıp dışarı adımlarken ise diğerlerine mazereteni söylüyordu.
"Hyunjin uzun zamandır beslenmiyor!"
Genç adam bir anda aklına gelen şey nedeniyle paniğe kapılırken Hyunjin'in mağarasına doğru koşmaya başlamıştı. Halsiz düşüp bayılmış ve susuzluk çekiyor olabilirdi. Hiçbir şey olmasa dahi beslenmeliydi, Seungmin onun güçten düşmesini istemezdi. Bu nedenle ilk defa oraya giderken bu kadar hızlıydı, varması da çabuk olmuştu.
"Hyunjin!"
İçeri girer girmez vampirin adını sayıklamaya başlarken bağırılan ismin sahibi de sesin kaynağına yönelmişti. Prens birkaç adım sonra resim yapmak için düzenini kurmakta olan adam ile karşılaştı. Telaşının fazla olduğuna kanaat getirirken ise biraz soluklandı. Ancak sorgular bakışlar yollayan bedene yapması gereken bir açıklama vardı.
"Bir süredir beslenmemiştin diye şey yaptım, iyi misin?"
Hyunjin hafif çekingen gencin sözlerine karşılık düz bir ifade ile yanıtını verdi ve o esnada da ressam taburesine yerleşti.
"Susuzluğum var ama çok değil, bir süre daha dayanabilirim."
Hala ayakta öylece dikilmeye devam eden Seungmin ne yapacağını pek bilemiyordu. Normalde olsa daha rahat davranır ve bir kenara geçerdi ancak şimdi ikilinin arasındaki flörtümsü durum nedeniyle işler farklıydı. Onunla daha yakın olabilmek adına bir şeyler yapmak istiyor ve bunun için çabalıyordu. Hatta buraya gelişindeki amaç da buydu, şimdi devam ettirmeye çalıştığı da. Bu nedenle yavaşça oturmakta olan uzun boylu bedene yanaştı ve konuşmayı sürdürdü.
"Olsun, bitkin düşmeden beslenmen daha iyi olur. Hem daha sonra unutabiliriz falan, şimdiden önlemimizi alalım biz."
Taslağı ile uğraşmayı bırakıp ona yaklaşan bedene döndü Hyunjin, madem bu kadar istekliydi, istediğini almalıydı prens. Flörtöz bir tavır takınıp taburede diğerine doğru döndü. Bacaklarını hafifçe yayarken ise kucağını işaret ederek konuştu.
"Gel o zaman."
Seungmin vampirin büründüğü tavra karşılık ister istemez heyecanlanmıştı. Ancak aldığı imadan dolayı bir o kadar da utanıyor oluşu vardı. Hyunjin'in kucağına oturmak istiyordu fakat teklife hemen de atlayamazdı. Bu yüzden o da biraz nazlanarak yanaştı.
"Oturacak başka yer yok diye, yanlış anlama."
Hyunjin diğerine cevabını yalnızca kıkırdayarak verdi. Utangaçça dizlerine yan bir şekilde yerleşen prensin oldukça istekli olduğunun farkındaydı.
Seungmin vampirin kucağına usulca yerleşti ve parmaklarını diğerinin boynunda birleştirdi. Gözlerini kaçırmayı tercih edip beline sarılan kollara uyum sağlarkense gülümsemesini saklamaya çalışıyordu. Kalbi adeta pır pır edip heyecandan kuduruyordu. Onunla aynı duyguları paylaşan Hyunjin ise daha rahat bir havaya sahipti. Kucağındaki bedeni sıkıca sarmalayıp kokusunu içine çekmişti. Ardından boynuna yaklaştı ve gencin oldukça lezzetli olan kanını emdi.
Prensin fazlasıyla iyi bir tadı vardı ancak vampir olan onun zayıf düşmesini istemezdi. Bu sebepten ötürü de yeterince doyana kadar kanı çekti, aşırıya kaçmamaya çalıştı. Geri çekildiğinde prensin boynunda kalan minik izi dikkatlice kokladı, bırakamadı. Onun bu düşkünlüğünü farkeden genç ise konuştu."Tadı cidden o kadar güzel mi? Ayrılamaman yüzünden merak ediyorum."
Buna karşılık kafasını kaldırıp bakışlarını buluşturdu Hyunjin, sonrasında aldığı dönüt ise oldukça güzeldi.
"Burada biraz kalmış, tadına bakabilir miyim?"
Parmağıyla okşadığı dudağın sahibi prensin şehvetli kullandığı ses tonuna karşılık çıldırdığını hissetti. Derin bakışlarını ve tatlı dokunuşlarını esirgemeyen Seungmin resmen ona bir öpüşme teklif etmişti. Geri tutamadı kendini, diğerine daha çok yanaştı. Sevdiği adam ona bu kadar yakınken düşünce kurmak adeta imkansızlaşmıştı.
Seungmin ise adımlar atmaya devam etti, daha da yaklaşan bedenin dudaklarına kendininkilerle dokundu. Önce yumuşakça temas etti iki pembelik, sonra birbirini hafifçe tattı. Kanın metalikliği de aromada minik bir rol oynarken prens, vampirin kalın alt dudağına dalmıştı bile. Öylesine yoğun bir eğlenceydi ki bu birbiri ile doyasıya geçirilen bütün bir güne bedeldi.
Dudaklarının iç içeliği yetmiyormuş gibi bedenleri de kavruluyordu. Hyunjin sımsıkı tutunduğu gencin belini öpüşmenin yumuşaklığı kıvamında okşuyor, iki eli ile sıcacık dokunuşlar sunuyordu. Prens ise diğerinin ensesi ve omuzları üzerinde oyalanıyor, vampirin kucağında minik kıpırdanmalar yaşıyordu.
Sıcak ve yumuşak bir öpüşmeydi bu, yavaş ancak yakıcıydı. Sanki sevgisini diğerinin kalbine aktarıyor gibi hissediyordu bedenleri, sanki yeni bir bağ kuruyorlardı. Belki saatler geçmiş gibi hissettiler, her bir saniye öylesine yoğundu. Bitişinde ise ikisi de bitememişti ki, yalnızca göz göze bakışma yarışına tutundular, arada sözcüklere sığındılar, bunlar gibi:
"İlk defa tattığım bu dudaklar olmadan devam edemem artık, yeni bir bağımlılık gibi, hep senin yüzünden."
"Sen gibi bir bağımlılığa sahibim ben, ödeşmiş olduk."
________
Ustteki hyunun alttaki seungun dedigi
Kiss kiss kiss 😙😙😙
Nasildi bakam bolum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ecotone // Hyunmin ✓
FanfictionEkoton, farklı türlerden bireylerin barış içinde yaşadığı az nüfuslu ve güvenli bölgeye denir. Kim Seungmin de saraydan kaçarken sığınak olarak sadece eğitim sırasında adını duyduğu bu yeri seçmişti.