Çok değil, yarım saatin ardından odamda yatağımda oturmuş boşluğu dikizliyordum. Öylece bırakıp gitmesi o kadar saçma geliyordu ki... Sabah bana sürpriz hazırlayan çocuk niye benden nefret etsindi ki zaten... Ne demişti? Hah, sıkıldım ufaklık. Sadece bir kaç ay daha katlanacağız ve bitecek.
Birlikte uyurken güzeldik biz; birlikte gülerken, birlikte surat asarken, birbirimizle tartışırken güzeldik. Biz güzeldik. Yine de "Hayır benden sıkılmadın." diyemedim. "Özlerim ki ben seni." çıkmadı bir türlü ağzımdan. "Ben sana katlanmıyorum, değer veriyorum." bulamadı çıkış yolunu. Bitmesin diye haykıran gözyaşlarım süzülmedi ölen yosunlarımdan. Ya da yalancılığını vuramadım yüzüne. Sadece suratına bakıp içimden kırıldım. Ve bir "Tamam." süzüldü dudaklarımdan, "Öyle olsun."
O da daha fazla bir şey söyleyip beni kırmadı. Ne büyük incelik(!) Odama giderken ölüm sessizliği hakimdi eve. Ayak seslerimiz bile yoktu. Zaten kaldıramıyordum ki ayaklarımı. Gideceğim yolda sürükleniyorlardı onlar da benim gibi... Çarptığım kapı sesinden bu yana da duvarımdaki her bir kusuru tek tek incelemekten başka hiçbir şey yaptığım yoktu. O sırada bir melodi doldu kulaklarıma. O kadar iğreti durdu ki hayranlık duyduğum sessizlikte... Yüzümü buruşturdum istemsizce. Telefonu açıp bir an için garipsediğim sesimle "Alo?" dedim ve Selin'in sesinin kulaklarıma doluşunu bekledim.
"Miray!"
"Evet, benim Selin."
"Nasılsın tatlım?"
"Bilmem. İyi gibi davranmaya çalışıyorum işte."
"Ne oldu? Yoksa o şarkıcı bozuntusu mu bir şey diyor sana?"
"Sayılır."
"Nasıl 'sayılır'? Kızım sorun o mu değil mi?"
"O."
"Ne yaptı?"
"Dengesiz piçin teki."
"Miray!"
"Tamam tamam, dengesiz herifin teki. Oldu mu?"
"Oldu."
"Of Selin ya..."
"Ne olduğunu anlatacak mısın, yoksa oflama terapisi için mi konuşuyoruz?"
"Sanırım şu an için ikinciyi seçeceğim."
"Hayallerimi yıktın küçük hanım."
"Üzgünüm."
Karşıdan gelen hafif kıkırtıyla ben de gülümsedim.
"Sen niye aramıştın?"
"Morale ihtiyacın olur diye aramıştım aslında."
"Nedense Rüzgar konusundan bahsetmediğine emin gibiyim."
"Şey..."
"Öt bakalım Selin."
"Mehmet vardı ya?"
"Hangisi?"
Dikkatimi çeken konuya odaklanamadan çalan kapımı duydum. Selin'e odada yalnız olmadığımı göstermek için telefonu çekmeden Rüzgar'a izin verdim. İçeri girerken yüzüme hiç bakmadı ve masamın üzerine bir kağıt bırakıp arkasını döndü. O odamdan çıkamadan kağıda uzanıp yazan şeylere baktım. Uçuşla ilgili birkaç resmi şey yazıyordu. Oysa benim tek görebildiğim üç saat sonra uçağın kalktığıydı. Telefondaki arkadaşımı çoktan unutmuştum o dakikalarda. "Bu kadar erken yani?" dedim geniş sırtına gözlerimi dikip. Arkasını döndü. Duvarlarının arkasına saklanan buzullarını görmektense sırtına konuşmayı tercih ederdim. "Zaten İzmir'de de yaklaşık bir ay birlikte olacağız. Niye bekleyelim?" dedi ve arkasını dönüp gitti. Bu kadardı işte onun için. Süreyi uzatmak anlamsızdı. Bir an önce bitseydi de kavuşsaydı yalnızlığına yeterdi ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR GÜN ANLARSIN
RomanceBeni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilk yaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle... ** Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim.