Aramızda uzun bir sessizlik oldu. ne düşündüğü hakkında en ufak fikrim dahi yoktu. Sessizlik ben İzmir tabelasını görene ve gök gürleyene dek sürdü. O gürültü başlangıç çizgisi oldu sözcüklere.
"Aynı lisedeydik." dedi sadece. Sonra yüzüme baktı. Tepki vermeden yavaş yavaş aşağı süzülen yağmur damlalarını izledim. Yol o kadar boştu ki kaza yapacağından endişelenmiyordum. Derin bir nefes alıp önüne döndü. "Hiç aşık olmamış bir kızdan beni anlamasını beklemiyorum ama..." dedi. İtiraz etmek için ağzımı açtıysam da sustum. Sustum ki anlatsın.
"Ama yine de deneyeceğim. Aşkın kelime anlamını biliyor musun, Miray?"
"Aşırı sevgi, değil mi?"
"Evet ama ikinci bir anlamı da 'tüm varlığıyla sevme'dir. Bir insanı beyninle seversin belki ama buna bütün organların inanmalı, uyum sağlamalıdır. Kitap okumayı sevdiğini farkettim. Haksız mıyım?"
"Haklısın, severim."
"Güzel, o zaman sana şöyle anlatayım. Agatha Christie aşk için "Kendilerini gülünç duruma düşürürken bile hala onları sevdiğinizi fark etmektir." diyor. Shakespeare aşkın ruhla görüldüğünü savunuyor. Siyasetçi Duclos ise "Aşk bıkılmayandır." diyor. bunca aşık insan ve bunca tanım var. peki senin inandığın aşk ne?"
"Benim inandığım mı?"
"Evet. Aşka inanmıyor musun?"
"İnanıyorum. Bence aşk güvendir. Birine güvendiğin için ona kalbini emanet edersin. Gerisi onun güvenini umursayıp umursamadığına kalmış. "
"Sana katılmıyorum. Ama zaten olay da bu. Benim için sevgi korumaktı. Doruk'u koruduğum gibi..."
"Beni koruduğun gibi..." diye mırıldandım.
"Seni koruma nedenim farklıydı. Onu karıştırma. Sevgi korumaktı ama aşk özgür bırakmaktı. Önünde değil, arkasında durmak. Kanatları çıkana kadar gölgende saklayıp, uçurumdan atlamaya cesaret etmesini, uçabilmesini izlemek."
"Anladım."
"Sana onu anlamana yetecek kadarını anlatacağım. Liseye başladığımız gün gelip yanıma oturmuştu. İkimiz de neredeyse bütün okulun odak noktasıydık. Oturduğumuz sırada onun tarafını erkekler, benim tarafımı kızlar dolduruyordu. Yalnız bir farkımız vardı. Ben kişisel şeylerle o kadar meşguldüm ki başka hiç kimse umrumda değildi. O ise herkesle konuşuyordu. Bu onun yeteneği ve lanetiydi. Yine de ilk günden bizim ideal çift olduğumuzu düşünenler bile vardı. Belki yanıldılar, belki haklıydılar, pek bir önemi kalmadı zaten. Uzun bir süre sadece sıra arkadaşı olarak kaldık. İki ayın sonunda her şey farklılaştı. Onun bir hastalığı vardı. Tabii kimse bilmiyordu bunu. Psikolojik bir rahatsızlık..."
"Doruk bundan bahsetmişti."
"Ah, öyle mi?" dedi bölünmekten rahatsız olduğunu ortaya koyan, alaycı ses tonuyla.
"Okulda adı çıkmıştı bile. Derslerde benimle konuşmayı her denediğinde onlarca kızın bakışları üzerimize kitleniyordu ve o da geri adım atıyordu. Bense her şeyin farkında olmama rağmen umursamıyordum. Ne ona yapılanları ne de benimle konuşma çabalarını. Bir gün kızlardan birinin onu sıkıştırdığını gördüm. Kızın erkek arkadaşıyla yatmıştı sanırım. Kız da bağırıp duruyordu. O an ki bir bakışı bana Doruk'la tanıştığımız günü hatırlattı. Yardıma muhtaç bir bakıştı. Ama kimsenin yardıma niyeti yoktu. Onu kızın elinden aldığımda herkesin ne kadar şaşırdığını hatırlıyorum. Kimseyi takmayan havalı çocuk sürtüğü kurtarır. Yılın konusu. Sonra ona gelen tehditler beni konu almaya başladı. Çünkü onu tehdit ederlerse benimle konuşabileceklerini falan zannediyorlardı. Çok saçmaydı. Bunun farkında bile değillerdi ama. Böylece arkadaş olduk işte. Boktan hayatlara sahip üç çocuktan ortaya güzel bir şey çıktı. Bir süre sonra insanlar arkadaşlığımıza alışmaya başladı. Ve sanırım yaptıklarının kendilerini bana yaklaştırmadığını anladılar. Bunun yerine dostça davranmayı denediler. Bu da onun ve Doruk için iyiydi. O yüzden sesimi çıkarmadım. Ama bir şeyin üçümüzde farkındaydık. Onu o kavgadan çekip aldığımdan beri arkasındaydım. İnsanlar da bunun farkındaydı aslında fakat doğrulamak işlerine gelmedi. Onların aksine ben farkettiğim andan itibaren hiç inkar etmedim. Ona aşıktım ve kimin ne düşündüğü umurumda değildi. Üç yıl boyunca bununla ilgili hiç konuşmadık ama ikimizin arasındaki şeyin artık dostluk olmadığı ortadaydı. İki arkadaş gibi buluşup, konuşmuyorduk. Onun da beni sevdiğini biliyordum. Kendince seviyordu, başka adamlarla birlikteyken seviyordu ama belki benim onu sevdiğimden daha fazla seviyordu beni. Sonunda her şeyi açıkça konuşmaya karar verdim ama gerek kalmadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR GÜN ANLARSIN
RomanceBeni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilk yaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle... ** Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim.