11. BÖLÜM

309 46 0
                                    

Sorularımı daha sonra sorulmak üzere bir kenara bıraktım ve yanımda kriz geçiren Rüzgar'a odaklandım. Saçlarındaki parmaklarını o kadar sıkmıştı ki sararmış parmak boğumlarının altında en az 20-30 tane telin yolunmuş olduğuna emindim. Dirseklerini dizine yaslamıştı ve titriyordu. Önce saçındaki ellerinin üzerine ellerimi kapayıp saçlarından kurtarmayı denedim. Nihayet başardığımda ellerini kucağına bıraktım ve kafasını ellerimin arasına alarak kendime çevirdim. Aynı anda bizi izleyen hostesi gördüm. Sinirle bize bakıyordu. Rüzgar'ın bu hali umrunda bile değildi. Kıza karşı nefret doldu içim. Gözlerimi tekrar Rüzgar'ın gözlerine çevirdim ve "Senden nefret etmiyorum. Duydun mu beni, senden nefret etmiyorum. Ben nasıl senin kardeşinsem sende benim abimsin. İnsan abisinden nasıl nefret eder ki? Sana çok kızgınım, kırgınım ama senden nefret etmiyorum." dedim. Gözlerini kaçırdı. Kollarımı beline doladım ve başımı boynuna gömdüm.

Uçağın inmek üzere olduğunu duyduğumuzda hemen hemen aynı pozisyondaydık. Sadece Rüzgar arkasına yaslanmıştı o kadar. Uçak durunca kollarımı çektim. Rüzgar da gözlerini açtı. "Hadi inelim." dedim. Kafasını salladı ve gülümsedi ama gerçeklikten oldukça uzak bir gülümsemeydi. Biraz ben yoruldum der gibi...

Ayağa kalktı ve elini uzattı. Elini tutup peşinden ilerledim. Çıkış koridorunda ilerlerken aynı hostesle karşılaştık. Rüzgar'a bakarak "Bana yalan söyledin." dedi. Rüzgar'sa sadece omuz silkti. Bir an kıza acır gibi oldum ama Rüzgar'ın kriz geçirirken ki halini hatırladım ve bütün samimi duygularım kayboldu. Birkaç hızlı adımla Rüzgar'a yetiştim ve boştaki elimle koluna girdim. Sessizce yürümeye devam ettik.

Havaalanının dışında bizi bir araba bekliyordu. "Nerdeyiz?" diye sordum hala bilmediğimi farkederek. "Paris." diye kısaca yanıtladı ve arabanın şoförüyle selamlaştı. "Bienvenue, monseir." diyerek karşıladı bizi adam. Sonra gözlerini bana çevirdi ve Rüzgar'a "Est-Valentin?" dedi. Ses tonundan bunun bir soru olduğunu anlayabilmiştim. "Je souhaite, mais non, ce n'est pas." diye cevap verdi Rüzgar. Hiç fransızca bilmiyordum. Bu yüzden bir açıklama bekledim. Beklediğim açıklama hiç gelmedi. Adam anladığını gösterircesine kafasını salladı ve kapımızı açtı. İçeri sessizce geçtim. Araba çalıştıktan kısa bir süre sonra Rüzgar bana döndü.

"Affedildiğime sevindim."

"Seni affetmedim."

"Bu da ne demek? Sen... bana yalan mı..."

"Hayır! Ben sana senden nefret etmiyorum dedim ve gerçekten etmiyorum ama sen gözümün önünde bir adamı öylece öldürdün. Bunu olmamış sayamam."

Sinirle kaşlarının çatıldığını gördüm. Gözleri her sinirlendiğinde olduğu gibi buz mavisinden, soluk griye dönmüştü. Bu haliyle beni gerçekten korkutuyordu. Gözlerimi kaçırdım. "Öyle olsun Miray ama pişman olacaksın." dedi.

Sessizce geçen dakikaların ardında Rüzgar'a döndüm ve "Şoförle ne konuştunuz?" dedim. Rüzgar karşılık olarak sadece omuz silkti ve sessizliği yeniden aramıza çekti. Bende oflayarak önüme döndüm. Sanırım pişman olacağım konusunda haklıydı ama inatçı ve haklı olan yanımı görmezden gelemezdim. Ben 21 yıl boyunca mantığımı duygularımın üzerinde tutmuştum ve şimdi Rüzgar Yağız bunu yıkamayacaktı.

Araba koskocaman bir otelin önünde durdu. Kahverengi tonlarında bir binaydı ve güneş batarken kırmızı renkle bütünleşip gerçekten harika görünüyordu.

Rüzgar kolunu uzattı ama girmedim. Keşke girseydim... Kolumdan tuttu ve zorla koluna soktu. Tuttuğu yer o kadar acıyordu ki morardığına bahse girebilirdim. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi devam edip otele girdi. Resepsiyona ilerledik. Resepsiyondaki kız bizi görünce kafasını bize çevirdi. Gerçekten çok hoş bir kızdı. Doğal kızıl saçları beline uzanıyordu. Burnunda belli belirsiz çilleri vardı. Kahverengi küçük gözleri ve minik burnu da minyon tipine uyum sağlıyordu. Rüzgar kıza nazikçe gülümsedi ama bu gülümsemenin benden kaynaklandığının farkındaydım. Yanında ben varken başka bir kıza yazması ters teperdi sonuçta. Gülümsemesi her ne kadar çapkınca olmasa da kızın Rüzgar'ın karşısında eridiğini anlamıştım. Yine de kız gerçekten bir profesyoneldi. Önce Rüzgar'a sonra bana resmi bir şekilde gülümsedi. Rüzgar direk söze girerek "Biz Doruk Atan için gelmiştik. Bir anahtar bırakacaktı bizim için."

BİR GÜN ANLARSINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin