1. BÖLÜM

830 87 9
                                    

Yine bir pazar günü... Yarın üniversitede son yılımın ilk günüydü ve ben son tatil günümü güzel geçirmek istiyordum. Ceplerimi son kez yokladım. Telefonum, cüzdanım ve anahtarlarım. Hepsi buydu. Hiçbir zaman çantaları sevmemiştim. 21 yaşındaydım ve bu zamana kadar sırt çantasından başka hiç çantam olmamıştı. Sportif bir tiptim ve arkadaşlarımın terimiyle erkek gibiydim. Eteklerden nefret ederdim, futbol maçları izlemeye, tribünde çılgın gibi beste söylemeye bayılırdım. Dolabımı şortlar, kotlar, sweetshirtler ve tişörtler oluştururdu. Erkeklerin sevgiliden çok kanka olabileceği tiplerdendim kısacası.  Zaten en yakın arkadaşlarımın çoğu da erkekti. Burak, Semih, Çınar ve bir istisna olan Selin... Semih dışında dördümüz çocukluk arkadaşıydık. Semih aramıza lisede katılmıştı.  Burak ve ben üniversitede de aynı bölümdeydik. Güzel sanatlar. Benim sesim çok iyiydi, Burak da sesinin fena olmamasının yanında dört farklı enstürman çalabiliyordu. Birlikte olduğumuz zamanlarda hep beste yapardık.

Telefonum çaldığında dalıp gittiğimi fark edip cebimden yavaşça çıkardım telefonu. Telefonu açar açmaz iti an çomağı hazırla misali Burak'ın sesi doldurdu kulağımı.

"Güzellik yarım saate bizim kafede olurum ben, sende oyalanmadan çık evden."

"Pekala bebeğim." dedim ve kahkaha atarak telefonu suratına kapattım. Benden bu tarz sevgi sözcüklerini pek duyamadıkları için şaşırdığına emindim.

Ayaklarımı sürükleyerek çıktım evden. Yavaş yavaş müzik dinleyerek ilerliyordum. Bir yandan da Sansar'a eşlik ediyordum. Tam şarkının bittiği anda adamın birine çarptım ve kendimi yerde buldum. Elimdeki telefonda benim biraz uzağıma düşmüştü. Önce onu aldım elime ve "Ah, hadi ama! Bu çok klasik oldu." diye söylenerek ayağa kalktım.

Karşımdaki adam yarım bir gülümsemeyle "Eğer klasik olsaydı senin elindeki kitapların etrafa saçılması, benim toplamana yardım etmem ve göz göze geldiğimiz an bana aşık olman gerekirdi." dedi.

Adama cevap vermeden önce onu inceledim. Kafasına bir kep taktığı için saçları pek belli değildi. Sadece koyu renk olduğunu anlayabiliyordum. Gözünde güneş gözlüğü vardı ve o kadar koyu renkliydi ki gözlerine dair hiçbir şey görünmüyordu. Bundan nefret etmiştim. Gözlerin her zaman doğru söylediğine inanırdım. Gözler ruhun aynasıydı ve gözlerine bakamadığım kimseye güvenmezdim. Gözlerimi vücuduna indirdim. Beyaz tenini ortaya çıkaran buz mavisi bir tişört ve siyah bir kot vardı üzerinde. Tişörtü ne kadar bol olsa da baklavalarını burdan seçebiliyordum. Adamın suratına bakmadan yarım bir gülüşle "O filmlerde sadece kızın mı aşık olduğunu sanıyorsun." diye mırıldandım ve yanından geçtim. Daha birkaç adım atmıştım ki telefonum yine çaldı. Hemen açtım.

"Hadi ama bebeğim, nerde kaldın?" dedi Burak beni taklit ederek.

"Geliyorum 5 dakikaya seni mankafa." dedim bende sırıtarak.

"İşte bizim Miray döndü." dedi ve ikimizde kahkaha atarak kapattık telefonu. Yan bir gözle arkada bıraktığım adama bakarken beni izlediğini hissettim. Gözlerini göremiyordum ama beni izlediğine emindim.

BİR GÜN ANLARSINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin