17. BÖLÜM

244 40 2
                                    

Önümde sürüklenen nehir sularındaki bir damla gibiydim. Ama böyle olmayı istemiş miydim? Hayatımda bir şeyler benden izinsiz geçip giderken sadece sürüklenmek benim tercihim miydi? Sevdiğim kızı kaybetmeyi, onu öldürmeyi ben mi seçmiştim, veya bütün yeminlerime rağmen yeniden aşık olmayı..? Eğer masumsam nedendi bu içimi kemiren suçluluk? Miray'a her baktığımda içimde oluşan ihanet hissi onaylamıyordu muydu sanki suçumu?

Aşk suç muydu herkese, yoksa sadece ben mi haketmiştim bu muameleyi? Bilmiyordum. Zordu özlem içinde boğulmak, zordu başkasını sevmek, zordu suçunu kabullenip bununla yaşamak... Peki masum bir kızın kalbini kırmak ne derece çare oluyordu bana? İstemiyordum aslında onu kırmayı, yüzünde oluşan o üzüntü, korku karışımı ifadeyi. Onu seviyordum. Sadece onu seviyor oluşumu sevmiyordum. Onu sevmek istemiyordum. Ben sevemezdim. Sevmek yasak bir kavramken, sevdiğim herkes bir kalp boyu uzakken sevemezdim. Bu korkunç batağa sürükleyemezdim onu. Ve ihanet edemezdim "O"nun hatırasına. Bütün özlemimi bir yana koyup başkasıyla gülemezdim.

Tek yapmam gereken onu korumak ve güvende olduğuna inanıp kaybolmaktı. Ona bağlanmak demek annemin, babamın, sevgilimin ve kardeşim dediğim insanın acısına yeni bir acı daha katmak demekti. Ve dayanabileceğimin üstündeki bu acılara bir acı daha eklemek sadece mazoşistçe bir hareket olurdu. Peki ya bir mazoşist gibi davranmamak için sadistçe davranmak ne denli mantıklıydı?

İçinden çıkamayacağım bu paradoksu yeniden bir köşeye bıraktım. Her zaman ki gibi... Sadece sessizce bana eşlik eden, şehrin renkli ışıklarıyla boyanmış nehire baktım boş bakışlarla. Yanıma oturan sarışın kız o an beni en rahatsız eden şeydi. Buraya oldukça yabancı bir varlıktı. Gülümseyerek sevgilisiyle telefonda konuşan kız, kasvet dolu havaya yakışmıyordu. Ayağa kalkıp nehre doğru bir kaç adım attım. Ayağımın yanındaki taşa bir tekme savurdum ve sekerek dalgalara karışmasını izledim. Kızın da benim gibi ayağa kalkıp yürüdüğünü duydum. Yanıma gelip suratıma baktı.

"Kötü bir gün ha?"

Kafamı hayır anlamında salladığımda şaşırdığını gördüm. Suratıma alaycı bir gülüş yerleştirerek "Bugün de her gün gibi... Hepsi boktan." dedim. Suratında oluşan gülümsemeyle bir an masum gibi görünmüştü ama soğuğa rağmen giydiği mini eteği ve straplez tişörtü, konuşma çabasıyla birleşince niyetini oldukça belli ediyordu. Elini tişörtümün örtmediği üst koluma koydu. "Senin bakış açın fazla kötümser." dedi. İlk defa tüm vücudumu kıza çevirdim. Elini çekmemişti.

"Hayat bana iyimser olmam için bir neden vermedi."

"Moskova mucizeler şehridir."

Bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi kapatıp dudaklarıma yapıştı. Yüzünde istemsiz beliren gülümsemeyle ona eşlik ettim. Dudağını ısırdığımda inleyerek geri çekildi. Elimle göğsümdeki elini ittim ve kulağına eğilip "Bence sadece fahişeler şehri. Senin gibi. Tek gecelik istediğim zaman ararım." deyip geri çekildim. Suratında bir fahişeden beklenmeyecek bir kızarıklık vardı. Alayla ona göz kırpıp arkamı döndüm ve bankın kenarında duran çantaları alıp otele doğru yürümeye başladım. Otel biraz uzaktı ama ruh halimi anlatan bu soğuk gecede aracın birine tıkılmayı istemiyordum. Her adımımda vermem gereken o kararı düşünüyordum. Konu başka kadınlarken rahatça verebildiğim kararları neden Miray için veremiyordum sanki. Onu da diğerleri gibi duygusal olarak reddedebilmeliydim. Ya da onun yaptığı gibi kardeş olabilseydim... Ama olmuyordu. Benim ya ölü bir kızın hatırasını ya da Miray'ı seçmem gerekiyordu ve bu imkansız bir seçimdi. Hangisi daha az acı verirdi bilemiyordum. Her gün yaşayacağım ihanet hissi mi yoksa bana bakan kırgın gözler mi? Sevmek istiyor muydum ben yeniden? Veya çok mu geçti bu soru için?

Bir kaç ay sonra gideceğimi bilmeme rağmen onu sevmek, bunu ona göstermek iyi bir fikir olamazdı. Gittiğimde mutlu olduğunu görmeliydim. Görmeliydim ki geri dönmeyeyim, kararımı değiştirmeyim... Yapmam gereken buydu evet. O hep Kemal'den bir kaç ay saklamam gereken masum küçük kız olacaktı. Benden beş yaş küçük bir kız. Savunmasız bir kız. Onu Doruk'un gözetimine bırakıp uzaktan korumayı deneyebilirdim. Belki de iyi bile olurdu. Otelden girerken son kararımın bu olmasını diliyordum...

BİR GÜN ANLARSINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin