Rüzgar'ın burda ne aradığına dair beynim kendisiyle tartışarak ihtimalleri dizmeye başlamıştı bile. Kafamdaki sesleri susturmaya çalışırken önümde duran birisinin varlığını hissetmiştim.
"Beni takip mi ediyorsun?"
"Aynı soruyu ben sana soracaktım."
"Sen geldiğinde zaten burdaydım ufaklık."
Omuz silktim ve yanından geçtim. Birkaç adımın ardından kafamı arkaya çevirdim. Bana güven verici ama buruk bir gülümsemeyle bakıyordu. Buraya her kim için geldiyse ölümünün Rüzgar'ı derinden etkilediği belli oluyordu. Ablamın ölümünün beni etkilediği gibi. Rüzgar'la en derin bağı paylaştığımı hissettim o an. İkimizde etrafa enerji saçan yaralı gençlerdik. Benziyorduk. Tuhaf bir şekilde onun içini görebildiğimi hissettim. Ya da belki sadece kendi yansımamı görüyordum.
Gözlerimi kaçırdım ve yeniden önüme döndüm. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp Kayra'nın mezarının başına geldiğimde kendimi bırakıp vücudumun dizlerimin üzerine düşmesine izin verdim. Gözümden bir damla süzülürken arkama kaçamak bir bakış attım. Yoktu. Ablamın görünmeyen vücuduna çevirdim kafamı. Kendi sesimi ben bile duyamıyordum neredeyse.
"Ablacığım niye yoksun ki şimdi, hangi piç yüzünden beni böyle bir yanı aciz bırakıp gittin? Sana ihtiyacım var. Her zamankinden daha fazla. Gururlu olduğumu bilirsin. Hatta biraz fazla gururluyum. Çınar bana karşı hep çok nazikti. O kadar... iyiydi ki... ilk defa bugün yanında olamayacağımı anladım sanırım. Sanırım bugün ilk aşkımdan vazgeçiyorum. Bana son kez söylediğin sözleri hatırlıyor musun, benim hiç aklımdan çıkmıyor çünkü. Haklı olduğunu kabul etmekten nefret ediyorum ama haklıydın. Bu hayatta acı veren ne varsa aşkın suçu... Bu kadar acı bir gramlık mutluluğa değmez ki. Hele ki benim durumumda... Her neyse, sağ... ol. Beni... dinlediğin..."
Devam edemeyeceğimi biliyordum. Bu defa gerçekten içimde bir şeylerin öldüğünü hissediyordum. Sahte vazgeçmelerim gibi değildi. Gerçekten vazgeçiyordum ama sadece Çınar'dan değil aşktan vazgeçiyordum. Kalbim dayanmaya çalışarak her hücremi acıyla temizliyordu.
Ayağa kalktım ve gözlerimi kırpıştırarak görüşümü engelleyen yaşlardan kurtulmayı denedim. İmkansızdı. Ben kurtulmaya çalıştıkça kat kat artıyordu. Yalpalayarak attığım birkaç adımdan sonra yeniden düzgün yürüyebiliyordum. Hala önümü göremiyordum ama çok büyük bir sorun değil gibiydi. Bir ağaca çarpana kadar...
"İyi misin?" diye sordu ağaç.
"Bir dakika, ağaçlar konuşmaz ki!" dedi çırpınarak içimde kendini göstermeye çalışan mantığım. Sonra da sesin kimin olduğunu anlamak için hafızama danıştı. Kısmen deli de olsa hala beynimin çalışan yerleri olması güzel diye geçirdim içimden. Beni umursamayan hafızam "Rüzgar!" diye bağırdı. Mantığımda onu onayladı.
Aslında onun kim olduğunu umursayacak durumda da değildim. Yavaşça aşağı doğru kaydım. Hıçkırıklarım artmıştı. Yeniden önümde beliren karaltıdan onun da yere oturduğunu anlamıştım. Kollarını omzuma sardı. Bende kollarımı Rüzgar'ın iki yanından serbest bıraktım. Sarılıyordu. Tek kelime etmeden. Hıçkırıklarımın azalmasını bekliyor olmalıydı. Havanın kararmaya yüz tuttuğunu fark ettiğimde orda bir saatten uzun süredir oturduğumu da anlamıştım. Rüzgar'ın göğsüne yaslanmış nefes alışverişini dinliyordum. Sıkıldığına dair bir işaret aradım yerimden kalkabilmek için. Yoktu. Oldukça sakindi her şey. Ellerimden birini kendime çektim ve gözyaşlarımı sildim. Yaşlar yanaklarımda kuruduğu için tuhaf hissediyordum. Bunun dışında... hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Tamamen hissizleşmeye başlamıştım. Robot gibi hissediyordum. Geri çekilmeye çalıştığımda Rüzgar etrafıma sıkıca sardığı kollarını gevşetti ama tamamen çekmedi. Gözlerimi suratından çekip tişörtüne odakladım. "Üzgünüm." diye mırıldandım. Ama bir mırıldanma yerine fısıltı çıkmıştı ağzımdan. Sağ elini sırtımdan kaydırıp boynuma getirdi ve boynumdan iterek kafamı boynuyla omzu arasındaki boşluğa gömdü. Diğer eliyle de kalkmama yardımcı oldu. Eli hala boynumdaydı ve kafamı kaldıramıyordum. Sonra boynumdaki elini yeniden eskiden olduğu yere iki kürek kemiğimin arasına yerleşti. Diğer eli de kalçamın biraz aşağısına kaydı. Bir saniye sonra kucağındaydım. Ellerim dengemi bozuyordu. Maalesef ki onlara sözümü dinletemiyordum. Biri Rüzgar'ın göğsünde diğeri de karnımın üzerindeydi. Rüzgar beni arabasının koltuğuna bırakırken yeniden "Üzgünüm." diye fısıldadım. Kulağına söylediğim için duyduğuna emindim. Bana kaşlarını çatarak yanlış bir şey söylemişim gibi baktı. Kapımı dışardan kapattı ve dönüp sol tarafımda yerini aldı. Hiç konuşmadan sessizce ilerliyorduk. Sessizlik güzeldi. Huzurluydu. Sonra telefonum çaldı. Normalde bana huzur veren bir şarkı şu anda sadece iğreti duruyordu. Telefonumu çıkarıp arayana baktım. Çınar'dı... Telefonu açmak istemiyordum. Açarsam affetmekten korkuyordum.
"O mu arıyor?"
"Hıh?"
"O mu, yani ağlamana neden olan..."
"Ha-hayır... Yani sen beni mi dinledin!"
"Sadece hayatımın bir noktasında sevdiğim birinden vazgeçmek zorunda kaldığım bir an gelmişti."
Kafamı sallayıp telefonun ekranına döndüm. Israrla çalıyordu. Yeniden Rüzgar'a baktığımda açmam gerektiğini anladım.
"Miray! Senin için endişelendim, konuşmamız gerek, nerdesin?"
Cevap vermeyi denedim. Sesim çıkmıyordu. Çınar bir cevap vermemi beklerken Rüzgar telefona uzandı. Beklemiyordum ve telefonu uzaklaştırmaya vaktim kalmadan elimden aldı.
"Alo?"
"..."
"Adım Rüzgar. Asıl sen kimsin?"
"..."
"Kimden bahsettiğini bilmiyorum dostum."
"..."
"Belki de numarası değişmiştir dostum, bunu hiç düşündün mü?"
"..."
"Seninle uğraşamayacağım git ve kız arkadaşını başka bir yerde ara!"
"..."
Hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. "Düşünmen gerek. Yalnızlığınla birlikte, delirene kadar düşünmen. Sadece yardımcı oldum sana."
Cevap beklemeden telefonumun ekranını yeniden aydınlattı ve kendi numarası olduğunu düşündüğüm bir numara yazdı. Benim numaramı da kendisine kaydettikten sonra telefonumu tekrar uzattı. Aldığım gibi cebime attım. "Adres?" dedi arabayı yeniden çalıştırırken. Ne zaman durduğumuzu bile anlamamıştım. Adresi verdim ve beş dakika sonra evimin önündeydik. Ani bir kararla ona sıkıca sarıldım. Sanırım her şey de bundan sonra başladı zaten...
(Resimdeki Çınar :) )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR GÜN ANLARSIN
RomanceBeni kötü yakaladın haziran Gamlı, yıkık eylül sonuma Bir ilk yaz tazeliği getirdin Masmavi göğünle... ** Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim.