14. BÖLÜM

254 42 4
                                    

"Bu... Bu da ne demek?"

"Ne anladıysan o."

Bakışlarını yine aynı hızla denize çevirdi. Birkaç dakikanın ardından ayağa kalktı ve "Hadi dönelim." diye mırıldanarak geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladı. Bende hızla kalkıp bir iki adım gerisinde kalmaya dikkat ederek peşinden ilerledim. Sözlerinin tam anlamını çözmeden yüzüne bakmak istediğimi zannetmiyordum. Çünkü bana attığı tek bir bakış bile masumiyetine inanmamı sağlayabiliyordu ve Rüzgar Yağız kesinlikle mükemmel bir oyuncuydu. Söylediklerinin ve yaptıklarının hepsi birer yalan olabilirdi ve karşıdaki insan şüphelenmezdi bile. Tam da bu nedenden ne yapacağımı bilmeden, karanlık bir kuyunun içine düşmüş, çırpınıp duruyormuş hibi hissediyordum. Kafamdaki mahkemeye bıraksam onu suçlu bulmuş olurdum ama bir nedenden ilk defa mantığıma güvenmek istemiyordum. Onun beni bu işe kasıtlı soktuğunu düşünmek istemiyordum. Bana olan yakınlığının bir oyun olduğunu düşünmek istemiyordum. Kötü birisi olduğuna inanmak istemiyordum. Sadece ve sadece aşkı kendinden büyük, yaralı bir çocuğa yardım etmem gerektiğine, bu hayatın onun doğal bir parçası olmadığına, masumiyetine inanmayı, güvenmeyi istiyordum. Buna inanmaya ihtiyacım vardı.

Mavi eski eve döndüğümüzde hemen odama kaçabileceğimi ummuştum. Oysa bunun yerine Doruk kapıyı açıp "Ufak bir sorunumuz var." demişti.

"Ne oldu?"

"Ev sahibi."

Daha fazla konuşmadılar ve bana açıklamadılar. İki cümlelik konuşma onlara her şeyi anlatıyordu. Doruk "Beş dakikanız var, ne yapman gerekiyorsa yap." diyerek salona döndü. Rüzgar da elimden tuttuğu gibi beni yukarı sürükledi. Beni odasına soktuğunda dayanamayıp bileğimi kurtardım.

"Ne oluyor?"

"Uzun hikaye."

Bir yandan çekmeceleri karıştırıyor, bir yandan da benimle konuşuyordu.

"Vaktim var."

"Ama benim yok."

"Ne kadar uzun olabilir ki?"

Ani bir hareketle bana dönüp yanıma yürüdü. Avcumu açıp içine kıvrımlarından yüzük olduğunu anladığım nesneyi bıraktı. "Sadece ufak bir oyun, tamam mı?"

"Ne için?"

"Aşağıdaki adamdan kurtulmak için."

"Nasıl bir oyundan bahsediyoruz?"

"Bir kaç saatliğine karım olacaksın. Şanslıysak daha kısa bir süre."

"Evet şanslıysak(!) Benden bu kadar nefret ettiğini bilmiyordum."

Gözlerini kaçırdı. En sonunda "Hadi aşağı inelim." diye mırıldanarak dışarı çıktı. Eski görünen alyansı parmağıma geçirip peşine takıldım. Beni bekledi ve yanına gelince de elimden tuttu. Salona girip ev sahibi olduğunu düşündüğüm ellili yaşlarındaki adamın karşısına oturduk. Adam bana baktı ve " Demek meşhur gelinimiz bu." dedi. Gülümsemekle yetindim. "Evlenmek için çok gençsin." dedi bana bakmaya devam ederek. Ne diyeceğimi bilmediğimden Rüzgar'ın toparlamasını umarak ona kaçamak bir bakış attım. Onun bakışları ise parmağımdaki alyanstaydı. Bakışlarını bana çevirdi ve adama "Beklemek saçma geldi." dedi. Gözlerinin derinlerinde saklamaya çalıştığı bir nefret gördüğümü düşündüm. Benden neden bu kadar nefret ettiğini bilmiyordum. Parmağımdaki saçma bir yüzük bile nefretini alevlendirebiliyordu. Benden nefret etmesini istemiyordum. Doruk'un umduğu gibi Rüzgar'ın hayatını değiştirecek kız olmak istiyordum. Onun umudu olmak istiyordum. Oysa tek olabildiğim nefretinin odağı olmaktı. Gözlerimin dolduğunu hissettim.

BİR GÜN ANLARSINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin