Mirza, Azra'nın ince ve zarif boynuna kolyeyi takarken kimseye belli etmeden burnunu Azra'nın ipek gibi simsiyah sırma saçlarına değdirdi. Kolyenin ucunu taktığı halde saçının kokusunu içine çekmeye devam etti. Eline değen ipeksi yumuşak tene derince yutkunarak kolyeyi takmaya devam eder gibi bekledi. Burnunu değdirmeden boynunun hizasına getirip gül kokan kokusunu bir sessizce içine çekti. Nedenini bilmediği bir şekilde deli gibi kokusunu çekmek istiyordu ama yapamıyordu. Bir kaç saniye daha kokusunu çekmek isterken bunun yanlış anlaşılacağını bildiği için geri çekildi. Yüzünün güzelliğine hayranca dalmamak için kendini zor tutarken elini yumruk yaptı. Yüzüne deli gibi dokunmak istiyordu nedensizce. İçinde bastıramadığı bir istek vardı. Adını da koyamıyordu bu duyguya. Narin tenini parmaklarının arasında hissetmek, yüzünü okşamak istiyordu. Adem elması hareket ederken kendine zorca hakim olmaya çalışarak bir kaç adım geri çekildi. Yanından hızlıca ayrıldı.
Azra onun arkasından bakarken Mirza'nın sözleri ve davranışları aklına hep Elif ve Berfin'in söylediği sözleri getirmişti. Mirza'nın davranışları Elif'in sözlerini doğrular nitelikteydi. Hayır öyle bir şey asla olamazdı. Kendi kuruntusuydu. Evet evet öyleydi. Mirza'nın kendisine aşık olma ihtimali dahi olamazdı.
Mirza'nın arkasından bakmaya devam ederken Berfin'in sesini duydu: "ay siz onu boşverin de gelin sizi Urfa'mızın güzel mi güzel yerlerine götürelim." dedi heyecanla. Elif'te aldığı takıların parasını ödeyerek başını salladı.
"tamam."dedi.Yokuşa yukarı attığı her adım toprağa yeni bir heyecan getiriyordu yüreğine. Damlardan, sokakları, vitrinleri süsleyen esyaları, taş duvarları heyecanlı gözlerle süzüyordum. Bir müddet yürüyüşten sonra Ulu cami yazan levhanın peşine takıldılar. Ağır adımlarla merdivenlerden oluşan dar sokaktan inmeye başlarken az bir zaman sonra ihtişamlı minareyi ötelerden gözüken caminin avlusundaydı.
Dikdörtgen avlunun orta yerinde sekiz köşeli bir şadırvan hemen yanında şadırvanı gölgeleyen bir ağaç vardı. Avlunun öbür ucunda kare şeklinde başlayıp kare şeklinde biten güneş saati, minarenin bulunduğu dama uzana kırmızı taş sütunlar, hirbirleriyle uyumlu evlerin arasında caminin damında bulunan kubbenin ayrıcalıklı bir duruşu vardı. Birbirleriyle paralel kırmızıya çalan taş sütunların oluşturduğu caminin içi de avlu gibi dikdörtgen biçimindeydi. Ahşap giriş kapısının karşılıklı sayılabilecek bir noktadaydı.
"Bak burası da ulu cami."
Berfin Camiyi tanıtırken Elif'le birlikte camiyi inceliyordu. Mirza da biraz kendilerinin biraz gerisinde duruyordu. Parmaklarının arasında ki sigara ile umursamaz bakışlarla kendilerini izliyordu.
"Çok hoş. Her yer tarih kokuyor." dedi Elif. Kendisi de sözüne katıldı.
"Hep böyle yerlere gelmek istemisimdir. Çok ama çok güzel. Çok beğendim."
Berfin havalıca gülümsedi sözüne. Nede olsa kendi memleketiydi.
"Öyledir. Şimdi de sıra da Urfa'nın olmazsa olmazı Urfa Kalesi var."Heyecanla yerinde şakıdı: "Ya ben hep oraya gitmek istemiştim hep. Çok merak ediyorum kaleyi." Çocuksu hareketine Berfin gülerken Mirza dudağını kıvırmıştı az biraz ötede.
"Tamam. Yürü hadi o zaman. " dedi Berfin ve tekrardan yola koyuldular. Kaleye vardıklarında zaman Azra adeta büyülenmişti. Yüksek yerden Urfa'nın tüm essiz manzarası gözüküyordu. Turistler ellerinde cep telefonuyla, fotoğraf makineleriyle çeşitli pozlar veriyordu. Kimisi manzaraya karşı arkadaşları ile çekiyor, kimisi de kalaye karşı elinde selfie çubuğuyla öz çekim yaparak kendini çekiyordu. Onları mutlu şekilde fotoğraf çekerken görürken heveslenip selfie çubuğunu çantasından çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP UMUTLAR ( ASKIYA ALINDI )
Ficción GeneralMezopotomya topraklarına genç bir kız gelip geçti. Adı: Azra Öztürk'tü! Hayallerinin peşinden koşan umut dolu genç bir Öğretmendi Azra. İstanbul'un elit kesiminden sosyetenin gözden düşmeyen Öztürk ailesinin evlatlık, yetim kızıydı. Mücadeleci ve in...