Aradan tam iki hafta geçmişti ve ben ve Elif okulu baştan başa temizliyorduk. Okul fazla büyük değildi. İki katlı, çok büyük olmayan, fazlada küçük olmayan bir boyuttaydı. Ben ilk okul öğretmeniydim. Elif'te orta okula bakıyordu. Benim gibi çocuklara tahammül eden biri değildi. Büyükler ile daha iyi anlaşıyordu. Öğretmen açığı vardı okulda. Tercih yerini Urfa'nın halfeti ilçesine aldıran öğretmen sayısı çok azdı. Gelende eşkıyaları duyduğu için vazgeçiyordu. Ama kabul eden vardı elbette. Onlara konaklama yeri ayarlamıştım. Öğretmenler evinde kalıyorlardı. Ben ise okula yakın bir yerde kalıyordum. Elif ile yeniden taşınmıştık. Önceki tuttuğumuz ev yine de okula uzak olduğu için yeni bir ev tutmuştuk.
Hem evin taşınması hem de okul üst üste gelince baya yorulmuştuk ama değmişti. Evi halletmiştik ve sıralar ile okulun araç gereçleri okulun bir kez daha temizliğine girişmiştik. Koca şehirde eşkıyaların korkusundan kimse bize yardım etme temennisinde bulunmamıştı.Ta ki Mirza okula gelip beni haldır haldır iş yaptığımı görene dek.
Tek telefonuyla 50'den hizmetli kadını okula dizmesi bir olmuştu.
Her ne kadar kızsam da bu konuda teşekkür etmiştim ve karşılığında ellerimi eline alarak avuç içlerimi öpmüştü, "Bu narin eller ellerimi tutmaktan başka bir iş yapmamalı," demişti.
Teşekkür ettiğim de ise resmen havalara uçmuştu. Dünyalar onun olmuştu. Sanki ona aşk itirafı yapmışım gibi bir tavır sergilemişti ve keyifli bir ıslık ile arabasına kadar gitmişti.
Kesinlikle manyaktı. Teşekkürümden bile umutlanıyordu adam. Hâlbuki sadece teşekkür etmiştim altı üstü.
"Senin ki gene damlar birazdan buraya. Resmen okul adamın havası suyu oldu seni görmek için," dedi Elif, elindeki bezle pencerenin kenarlarını silerken. Haklıydı. Kesinlikle gelirdi. Okul resmen bahanesi olmuştu. Yardım ayağına okula geliyordu beni görmek için. Gelme dediğimde de ajitasyon yapıyordu ve bir de doğu ağzı ile, "Yav altı üstü yardıma geliyik. Bu da mı battı? İki yardımcımız dokunsun dedik. Adımız çıkmış sekize inmez sekize. Gökten yıldırım düşse Mirza yaptı dersin be kurban olduğum," demişti.
Artık gelme demeyi bile bırakmıştım. Nasıl olsa anlamıyordu hayır lafından.
Bıkkınca, "Hımm hımm," derken Elif'in karşısında kenarlarını sildiği pencerenin camına camsili sıkıp, cam beziyle dikkatle, leke kalmayacak şekilde titizlikle siliyordum. "Bırakmıyor ki peşimi. Bela oldu resmen."
Elif kahkaha attığında tersçe baktım yüzüne. Bunda gülünecek ne vardı acaba? Ellerimi belimde kavuşturduğumda kaşlarımı çatmıştım. "Bunda gülünecek ne var, acaba Elif hanım?" diye sordum kızgın bir ses tonuyla.
Karnını tutarak kahkaha atmaya devam etti. Bir de gülerken de cevap vermeye çalışıyordu hanımefendi. "Ne yapayım ya. Ay elimde değil. Ağlanacak halimize gülüyoruz."
Gözlerimi devirdiğimde bakışlarım sınıfın penceresini bulmuştu. Kötü insan, kötü lafın üstüne gelirdi. Yine her gün olduğu gibi yememiş, içmemiş, soluğu burada almıştı. Bela olmuştu resmen başıma. Sıkıntıyla ofladım ve elimdeki bezi masaya fırlattım. Gene ne yapıp edip, tadımı kaçırmıştı.
"Offfff. Gene geldi" Bıkkınca öğretmen sandalyesinde otururken Elif bıyık altından gülmeye devam ediyordu.
Telefonuma mesaj gelir gelmez açıp bakmadım bile. Ne yazdığını ezberlemiştim artık. "Yanıma gel de kokunla ve yüzünle günüm aydın olsun," diye yazıyordu.
Yanına gitmesem o geliyordu. Yanına gidince de kavga ediyordum onunla.
Yerimden hışımla kalktım ve bu defa ciddi bir kavga etmeye hazır şekilde sınıftan çıktım. Sabah sabah iyi bir azar yiyecekti benden. Soluğu dışarıda aldığımda onu her zaman ki yerinde gördüm; okulun bahçesine park edilmiş, MİRAZ
adlı plakalı siyah lüks arabasının kaputuna yaslanmış bir şekilde, jilet gibi takım elbisesiyle ve özene bözene hazırlanmış haliyle benim yanına gelişimi, hiçbir adımımı kaçırmayan gözlerle izliyordu.Karşısında hışımla durduğum da uzun uzadıya, hayranlık barındıran bir ıslık çaldı. "İşte şimdi günüm aydın oldu, kurban olduğum." dedi.
Mirza, her zaman ki Mirza'ydı işte.
"Ya sen neden laftan anlamıyorsun? Neden her Allah'ın günü kargalar yemeğini yemeden soluğu burada alıyorsun!" diys çemkirdim yüzüne karşı. Sinirlenmek yerine hoşuna gitmiş gibi sırıttı. Benim sinirlenişime bile hastaydı bu adam. Psikomanyaktı."Çünkü soluğum sensin güzelim."
Bir anda, beklemediğim bir şekilde
belimden tuttu ve heybetli gövdesine çekti. Başını boynuma gömdüğünde derin bir öpücük bırakmıştı. Sesli ve ıslak hem de. Kokumu içine seslice çektiğinde geri çekilmeyeyim diye belimden sıkıca tutmuştu. "Seni yaradana kurban olurum. Hâlâ anlamadım mı,soluğu senin için burada alıyorum, çünkü yaşama sebebim sensin. Her şeyimsin sen benim zümrüt gözlüm."
![](https://img.wattpad.com/cover/178595279-288-k383339.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP UMUTLAR ( ASKIYA ALINDI )
Fiction généraleMezopotomya topraklarına genç bir kız gelip geçti. Adı: Azra Öztürk'tü! Hayallerinin peşinden koşan umut dolu genç bir Öğretmendi Azra. İstanbul'un elit kesiminden sosyetenin gözden düşmeyen Öztürk ailesinin evlatlık, yetim kızıydı. Mücadeleci ve in...