"Nesin sen, salaklıkta son nokta falan mı?"
"Oğlum, saçmalamayın ya! İlay sırf kızın birine kantin sıramı verdim diye bozulmaz."
"Nerede lan o zaman kız? Nereye kayboldu?"
"Bilmiyorum ulan, bilmiyorum!" Serhat sinirle Osman'ın kafasına vurduğunda onlara göz devirerek çalan zille beraber sınıfa girdim. Henüz kapıdan yeni geçmiştim ki aniden biriyle çarpışmayı beklemiyordum. Sıla elindeki kitapları düşürdüğünde, "Pardon," diyerek toplamasına yardım etmeye başladım.
"Bu kadar kitabı nereye götürüyorsun?" Başımı kaldırıp ona baktığımda beni izlediğini gördüm. Ona bakmamla telaşlanarak, "Ben şey için, şey... Yani..." deyip anlamadığım bir şeyler mırıldanıp kitapları elimden aldı ve teşekkür ederek hızla sınıftan çıktı. Arkasından tuhaf tuhaf bakarken yanımdaki Serhat'a dönüp, "Sence o iyi mi?" diye sordum.
Serhat yüzünü ekşiterek omzuma vurup, "Sana yanık sadece," dedi ve sırasına doğru yürüdü.
Arkasından ilerlerken Osman, "Oğlum yazık lan," diyerek sırtıma vurdu. "Sen bu kıza söylememiş miydin ondan hoşlanmadığını?"
Cam kenarındaki en önün bir arkasındaki sıraya otururken başımda dikilen arkadaşıma baktım. "Tabii ki kız boşuna umutlanmasın diye söyledim. Sen de yanımdaydın ya hani?"
"Öyle miydim ya? Hiç hatırlamıyorum ben."
"Sen zaten kendi adını zor hatırlıyorsun, normal yani unutman." Arka sıramdaki Serhat'ın söylediğiyle Osman göz devirip ön sırama oturdu. Hemen sonra sırada bana doğru dönüp, "Lan en önde oturmak ne berbat şeymiş," diye söylenmeye başladı. "Tam ağzımı açıyorum, hocayla göz göze geliyoruz. Söyleyeceklerimi yutmaktan mide kalmadı bende. Mide demişken gizlice yemek de yiyemiyorum ben burada! Nasıl bir işkencedir bu ya! Şikayetçiyim oğlum, hepinizden şikayetçiyim!"
Osman gitgide yükselerek ve en sonunda da ayağa kalkıp son ses bağırarak konuşmasını sonlandırdığında, "Hay ben senin o düşük çenenin..." diye mırıldanıp son anda kendimi frenledim. Derste çok konuştuğu için öğretmen çözümü onu en öne almakta bulmuştu. Osman ise okula geldiğimiz her Allah'ın günü bundan şikayet etmeyi asla ihmâl etmiyordu.
Serhat tam ona gülerek bir şey söyleyecekti ki sınıfa koşarak giren İlay'ı gördüğünde odağını ona çevirdi. İlay hızlıca gelip Serhat'ın yanına oturduğunda arkaya dönüp ona baktım. "Hayırdır? Neredeydin sabahtan?"
"Bir arkadaşımı gördüm de, onunla konuşuyordum. Dalmışız, duymadık zili." Konuşurken ikide bir kapıya bakması dikkatimi çekerken tam bunu soracaktım ki kapı açıldı ve matematik öğretmenimiz yanında başka sınıftan birkaç öğrenciyle birlikte içeri girdi.
"Hocam lütfen sınıfa yeni öğrenci geldi deyin! Bu arkadaşları sınıfımızda ağırlamayı çok isterim." Tolga Matematikçinin yanındaki kızları süzerek söylemişti bunları.
Derya hoca ona hiç bakmadı bile, "Bu arkadaşlarınızın dersi boşmuş, sizin sınıfta da yer var diye buraya geldiler. Onlarla bugünün konusunu henüz işlemedik. Bazılarının aksine kendileri bu derste aylaklık etmek yerine konuyu önden öğrenmeye geldiler."
Derya hoca açıklama yaparken alttan alttan bize laf sokmayı da ihmal etmemişti. Kıvırcık saçlarıyla oynayan Nefes, "Hocam kabul edin, siz bizim sınıfa ayrı bir gıcık oluyorsunuz bence," dediğinde ona hak vererek başımı salladım. Hoca ilk günden beri bizim sınıfa takıktı. Gelenlere baktığımda 3 kız ve 2 de erkek olduklarını gördüm. O esnada kızlardan biriyle göz göze geldim. Onun başını çevirmesini beklediğim için bakışlarımı kaçırmamıştım fakat o da benim gibi tepkisizce bana bakmayı sürdürdüğünde ikimizde boş boş birbirimize bakıyorduk. Sonunda gözlerindeki gümüş renkli yuvarlak çerçeveli gözlüğünü burnunun üstünde geriye ittirerek bakışlarını kaçırdığında başını da eğmişti. Bir an gülümsediğini düşünmüştüm ama sonra bu düşünce saçma geldiğinde ona bakmayı kestim.
Derya hoca onlara boş yerlere geçmeleri söylediğinde aniden arkamda oturan İlay, "Okyanus! Buraya gel," derken tek başıma oturduğum için benim yanımı göstermişti. Ona, "Okyanus kim ve neden benim yanıma geliyor?" dediğimde kocaman sırıttı ve az önce bakıştığım kıza bir eliyle yanımı gösterirken diğer eliyle kolumu çimdikledi.
"Ah," diye inleyerek kolumu tuttuğum sırada yanımda duran kızı fark ettim. Yan tarafımı gösterip, "Oturabilir miyim?" dediğinde iç çekerek yana kaydım ve ona yer açtım. İlay arkadan başını uzatıp, "Bu Okyanus, Okyanus bu da Aral. Ama tanıyorsun zaten bahsetmiştim," diyerek bizi tanıştırdı.
Kız yeniden gözlüğünü düzeltip İlay'a gülümsedi. İlay uzanıp kızın kulağına gizlice bir şeyler söylediğinde Serhat ve ben bu turunçgilin yine ne karıştırdığını anlamaya çalışıyorduk. Her ne dediyse Okyanus gözlerini büyüterek ona baktı, hemen sonra kızararak hızla önüne döndü. Serhat, İlay'ı dürttüğünde İlay gülerek omuz silkti ve herhangi bir şey söylemeden önüne döndü.
Ders başladığında oflayarak kalemimi parmaklarımın arasında çevirmeye başladım. Can sıkıntısıyla konuyu dinlerken kendi kendime, "Nereden geldi şimdi o 5 oraya? Niye yani? 3'e ne oldu?" dediğimde her zaman ki gibi kendi kendime homurdanıyordum. Aslında matematik ile öyle çok bir sorunum yoktu, beni asıl delirten fizikti. Fakat bu matematik dersini sevmek zorunda olduğum anlamına gelmiyordu.
Fakat bu sefer her zamankinin aksine bir farklılık oldu. Beklemediğim bir anda aynı esnada hocayı dinleyen Okyanus bir anlık boşlukta bana doğru eğilip elindeki kalemle tahtanın sol tarafındaki işlemleri işaret etti. "Bak hani şurada 3 bulduk ya, onu değişkenin yerine koyduğumuzda sonuç 5 çıkıyor. E bize de asıl gereken sonuçtu zaten..." Hoca işlemleri yaparken hem onu takip ediyor hem de tabiri caizse mala anlatır gibi bana anlatıyordu. Anlatmayı bitirdiğinde ben şaşkınlıkla bir ona bir de soruya bakıyordum. Önümüzde oturan Osman, hocayı kontrol ederek yüzündeki dehşet ifadesiyle bize döndü ve kısık sesle, "Oha!" diyerek Okyanus'a baktı. "Ben bile anladım lan. Büyücü müsün kızım sen?"
"Hayır," dedi Osman'ın yanına oturan sarışın kız. O da diğer sınıftan gelmişti. "Kendisi iflah olmaz bir matematik hastası."
Okyanus kaleminin ucunu kızın omzuna vurup yeniden hocaya döndüğünde tahtadakileri defterime yazmaya başladım. Deftere de beş yerine üç yazdığımda homurdanarak silgiye bakındım. Okyanus'un elinin yanında duran silgiyi uzanıp aldığım esnada aklıma gelen şeyle gözlerimi kıstım. Bakışlarımı kızın eline dikerek incelemeye başladım. Aniden ellerini masadan çekip ceketinin cebine yerleştirdiğinde başımı çevirip ona baktım. Tüm dikkati tahtadaymış gibi duruyordu, yeniden önüme döndüğümde verdiği sesli nefesi duymuştum.
Dersin sonunda diğer sınıfın öğrencileri gittiğinde Osman ön taraftan kalkıp yanıma oturdu. İkimizde Serhat ve İlay'a döndük.
"Kız çok zekiydi farkında mısınız? Sözde konuyu yeni öğrendi ama hocadan hızlı çözüyor soruları." Osman hayretle konuştuğunda İlay gülmüştü.
"Okul birincisinin namını şimdiye kadar duymadıysanız bile artık kendisiyle tanışmış oldunuz," dediğinde üçümüz de aynı anda, "Okul birincisi mi?" diye sormuştuk.
İlay bize başını sallarken keyfi gayet yerinde görünüyordu. Onda bu aralar bir gariplik vardı ama neyse... Önüme dönüp eşyalarımı toplarken gözüm, açık defterimin sayfasındaki çözümlere kaydı.
Anonim bu soruları benim çözdüğümü duysa dersi dinlediğim için eminim benimle gurur duyardı. Gülümsedim ve defteri kapatıp çantama attım.
---
Bölüm sonu.
Eveeet ölmedim, hâlâ buradayım...
💙💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Engelmatik | TEXTİNG [Tamamlandı]
ComédieAral: Kimsiniz? Numara kayıtlı değil. Aral: Hey, orada mısınız? 053********: Buradayım. 053********: Ve şey, 053********: Seni seviyorum. 053********: Rahatsızlık verdiysem tekrardan özür dilerim. 053********: İyi günler. ...