2︙ ❝Çok zamanımız olacak.❞

1.1K 84 14
                                    

Bölüm şarkısı; salem's secret, peter gundry

İyi okumalar.

Uyanmıştım, ancak açamıyordum gözlerimi korkudan. Baş ucumda oturan adam, sessizce bir şeyler söylüyor, saçlarımı okşuyordu. Bu anlar benim için huzurdan çok uzaktı. Sadece korkuyor ve eve gitmek istiyordum.

"Üç Kör Fare Üç Kör Fare"

"Nasıl koşuyorlar bak, Nasıl koşuyorlar bak!"

"Hepsi de çiftçinin karısının peşinden koştular."

"Kadın da kuyruklarını et bıçağıyla kesti."

"Ömründe gördün mü böyle bir manzara, bu üç kör fare gibi?..."

İçinde bulunduğumuz odanın kapısı açılınca, adam ellerini saçlarımdan çekmiş, söylediği sözlere son vermişti.

"Efendim, tabutu yapmayı bitirdik ne zaman getirelim?"

"Ben size haber vereceğim."

Kapının kapanma sesi ile birlikte, uzun tırnaklı eller saçlarımı okşamaya devam etmişti.

"Uyumadığını biliyorum."

Gözlerimi yavaşça aralamıştım. Dünkü adamdı. Ancak sesi dünkünden farklı geliyordu. Çok, çok farklı geliyordu.

"İyi dinlendin mi?"

Kendime gelmemle, saçlarımı okşayan elinin bileğini tutmuş sert bir şekilde itmiştim. O ise buna karşılık sadece gülmüştü. Sinirliydim. Dün yakın arkadaşımı öldürmüştü. Sahi, dün ben uyuduktan sonra neler olmuştu? Hayatta kalan benden başka var mıydı? Hem, ben şu an neredeydim? Oda dehşet verici şekilde çok karanlıktı. Adamın yüzünü bile zar zor seçebilmiştim.

Yataktan hızlıca kalkmış ayaklarımı yere bastığım an, kapıya koşmuştum. Kapı şansıma kilitli değildi ve adam arkamdan gelmiyordu. Yerinden oynamamıştı bile. Merdivenlerden inmiş, büyük alanda hızlıca etrafıma bakmıştım. Garip tablolar, üç farenin olduğu tablolar, heykeller ve en ortada duran çok büyük ağzından kan akan bir heykel vardı. Heykelin yanından uzanan iki tane geniş, merdiven vardı ikisi de benim az önce indiğim kata çıkıyordu. Evin- aslında saray demek daha doğru olurdu tasarımı güzele benziyordu. Ancak buna ayıracak vaktim yoktu. Arkamda duran büyük kapıya ilerlemiş, tüm gücümü vererek açmaya çalışmıştım. Merdivenden adım sesleri geliyordu.

"Onu senin açman imkansız."

Ona döndüğümde eline bir beyaz şarap kadehi olduğunu gördüm, bardağın etrafına kristale benzeyen bir şeyle süs yapılmıştı. Bardak beyaz şaraplar için olsa da içinde kırmızı bir sıvı vardı. Bunun kan olduğunu anlamak zor değildi. Bardağı yavaşça dudaklarına götürdü ve tek dikişte içmeye çalıştı, ancak hepsini ağzına alamadığı için dudaklarından arasından boynuna doğru kan akmıştı. Güzel görünüyordu.

"Açsan bile, çıkışı bulman zor çok büyük bir yer burası."

"Çıkmak istiyorum!" diye bağırdığımda sesim duvarlar içinde yankılanmıştı. Yavaşça başını iki yana salladı. "Diyelim ki bir şekilde kaleden çıkmayı başardın lakin unuttuğun belki de bilmediğin bir şey var Red Death ormanındayız ve sen bir insansın."

"Yani?"

"Ölmemek için bana mahkûmsun."

_____

Adamın son dediklerinden sonra onun yanında kalmaya karar vermiştim. O da bana yemeğin hazır olduğunu onunla gelmemi söylemişti. Yemek salonu büyüktü. Büyük, uzun bir masa ve etrafında sayamayacağım kadar çok sandalye. Biz yemek alanına girdiğimizde herkes oradaydı. Bir sürü vampirin arasında insan olmak garip ve güvensiz hissettiriyordu. Ama o adam beni buraya getirdiğine göre, beni koruyacaktı.

masquerade | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin