13︙ ❝Sana güveniyorum.❞

288 29 6
                                    

Bölüm şarkısı; peaks, fyfe & iska strings

İyi okumalar.

"İyi görünüyorsun." diyerek gülümsedi Jeongguk gömleğimin yakalarını düzelterek. Geceydi, Jeongguk bugün çok özel bir gün diyerek beni kendi banyosunda kendi elleri ile yıkamış, özenle giydirmişti. Ne olduğunu anlayamamıştım, bugün Salvatore'nin doğum günü falan mıydı?

Kapı çalınca, derin bir nefes almış, dudaklarıma bir buse kondurmuş. "Sana güveniyorum." demişti. Ne olduğunu anlamıyor, sadece Jeongguk'a bakıyordum. Bu kadar özel ne vardı bu gece?

"Gel..." diyerek beni elimden tuttu ve odadan dışarı çıkardı beni. Şatoda kimse yoktu, herkes tahminimce Jeongguk'un beni götüreceği yere gitmişti. Şatonun dışına çıktığımızda kollarımı etrafıma sardım. (Yan yana dümdüz bir şekilde duruyorduk- sanırım bir şeyi bekliyorduk.) Rüzgar şiddetli bir şekilde esiyor, saçlarımın uçuşmasını sağlıyordu. Başımı Jeongguk'a çevirdim. Kısa saçları tıpkı benimkiler gibi uçuşuyordu, ancak o sanki soğuğu hissetmiyormuş gibiydi. Ürkünç gözüküyordu biraz.

Önümüzde büyük bir hızla bir at arabası durduğunda gözlerimi Jeongguk'tan çektim. Şimdi neden burada durduğumuzu anlamıştım. Sürücü koltuğundan inen adam hemen bizim önümüzde eğildi ve sonra kapımızı açarak içeri girmemizi bekledi. Jeongguk girmeyince adama gülümseyerek arabanın arka koltuğuna oturdum. Jeongguk'da oturunca adam son bir kez selam verdi ve yeniden atın başına geçti. İlk defa at arabasına bindiğim için mutlu ve heyecanlıydım.

"Sakin ol." dedi Jeongguk tok bir ses ile. "Heyecan yapmana gerek yok."

Başımı salladım onaylar anlamda, lakin heyecan yapmamam imkansızdı. At arabası birkaç dakikada ulaşacağımız yere bırakınca ben ellerimi karnımın etrafına sarmıştım, sarardığıma emindim. At arabası o kadar hızlı hareket etmişti ki; vücudum buna ayak uyduramamıştı.

Arabanın kapısı yeniden açıldığında, yine önce ben indim. Sonra Jeongguk indi. Olduğumuz yer normal bir ormandı. Birkaç vampir elinde meşale tutuyordu, ortaya kırmızı renkli bir çember çizilmiş, üstüne bir tabut konulmuştu. Çok yaşlı görünen bir vampir beni kolumdan tuttu ve zorlayarak tabutun üstüne oturttu. Jeongguk ise arkadan bana bakıyordu. Endişe ile ona yeniden baktığımda gülümsedi.

Başımda birçok vampir vardı, bir şey olmayacağını biliyordum ama, Jeongguk korurdu beni.

"Jennie Kim torunu Kim Taehyung!" Gözlerimi uzaktan elinde bir kitap tutan adama çevirdim, sonra Jeongguk'a çevirdim bakışlarımı. Yüzünden belli oluyordu hüznü, ağladı ağlayacaktı. Onu gerçekten özlüyor olmalıydı.

"Ayini başlatın!" Aklıma o an nedensizce, Anthonio Min'in soy adının biye Min olduğu takılmıştı. Sonuçta ben de onun soyundan geliyordum- ve hepimizin soy adı Kim'di. Bütün vampirler etrafımda dönmeye ve bir şeyler söylemeye başlayınca dikkatimi onlara vermiştim.

"Senin bedeninde artık ölümlü kanı yoktur, artık vampir kanındansın. Yaratıcının gücühep yanında olsun. Yaratıcı kabul etsin seni bu aciz ruhun ile. Ataların kutsasın seni!" diyerek bağırdıklarında anlamıyordum, artık vampir mi oluyordum? Herkes birden durunca ve arkalarına dönünce aralardan Jeongguk'a bakmıştım. Ellerini önünde birleştirmiş, yaşlı gözleri ile herkesin baktığı yere bakıyordu. Baktıkları yere bakma ihtiyacı duyunca nutkum tutulmuştu.

Salvatore... Buraya doğru yürüyordu. Tıpkı o gün gördüğüm gibiydi, Jeongguk'a bakma ihtiyacı hissetmiştim o an. Hala aynı biçimde duruyor sevdiğine bakıyordu. Bana hiç bakmadığı şekilde. Bu düşünce nefret etmemi sağladı Salvatore'den. İstemiyordum, Salvatore'nin ölmesine rağmen Jeongguk'un ona bu denli aşık olmasını istemiyor, kaldıramıyordum.

Salvatore bana daha fazla yaklaşınca vampirler onun için bir yol oluşturdu, yanıma geldiğinde yüzünde tablodaki sert ifadesi vardı. Cebinden çıkardığı çakı ile baş parmağına bir çizik attı. Kanadı anında çizdiği kısım, beyazdı kanı. Çenemden tutarak ağzımı aralamamı sağladı sonrasında baş parmağını ağzımın içine soktu. Kanının tadı normal kana hiç benzemiyordu. Ağzımın içinde hareket ettirdi parmağını, böylece parmağını emmeye başladım. Bir anda çektiğinde parmağını, parmağı ile ağzım arasında tükürük bağı oluşmuştu. Dudaklarımı yalayarak yok ettim köprüyü, artık gidecekti sanırım diye düşünürken, yana bakarak kalabalığın arasından ona ağzı biraz açılmış bir şekilde bakan Jeongguk'u görmüş gülümseyerek onun yanına gitmişti. Artık ben de ağlayacak dereceye gelmiştim.

Jeongguk hemen kendini toplarmış, gözyaşlarını silmişti. Salvatore ise onun alnına bir öpücük kondurmuştu.

Kıskanıyordum, deli gibi kıskanıyordum.

Buraya hiç gelmemiş olmam gerekiyordu, hiç Jeongguk'a aşık olmamam gerekiyordu. O bana ait değildi, bana ait olmayan kişilerden uzak durmam gerekirdi.

Salvatore gittiğinde ayininde bittiğini anlamıştım, Jeongguk yanıma gelmiş ve beni yeniden at arabasına bindirmişti. Yol boyunca hiç konuşmamıştık.

Masquerade'den bıktığım doğrudur.

Diğer bölümde görüşmek üzere.

masquerade | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin