Bölüm şarkısı; transportation, julia kent
İyi okumalar.
"Peki..." dedi etini bıçağı yardımıyla bölerken. Sadece bizim olduğumuz geniş yemek odasında kalın sesi yankılanmıştı. "Bir enstrüman çalabiliyor musun?"
Konu istediğim yerden açılınca ağzımdaki eti hızlı bir biçimde çiğnedim ve yuttum. Suyumdan bir yudum aldıktan sonra konuşmaya hazırdım.
"Piyona çalabiliyordum, lakin piyanoya karşı ilgimi yitirdim. Aslında çalmayı seviyordum, dedem çok iyi piyano çalardı benim. Büyük bir istekle ona gidince bana öğretmeye başlamıştı. Yanlış hatırlamıyorsam on üç yaşında falandım, ama benim aksime dedem yaşlıydı bayağı. Hep bana anlatırken sesi kesilir, çalmayı gösterirken de tuşlar üzerine dolaşan parmakları titrerdi. Ayrıca piyano sayesinde sıkı dostlar olmuştuk dedemle." Durup nefes aldığımda, gözlerimi tabağımdan çekip Jeongguk'un gözlerine diktim. Bir yandan ağzındaki et parçasını çiğnerken, bir yandan dikkatlice bana bakıyordu.
"Sonra... dedem hayata gözlerini yumdu, küstüm ben de piyanoya. Odamda olan piyanoyu hiç atmadım. Bak, on dokuzuma basacağım beş ay kadar sonra. Hâlâ odamda durur o piyano." Başını salladı ve şarabından bir yudum aldı. "Bir de kemana karşı ilgim var, keman bile aldım biriktirdiğim parayla ama ne yazık ki, derslerim dolayısı ile onu da tam olarak öğrenemedim. Bu yaz tatilinde öğrenecektim, tabii sen gelip beni almadan önce."
Gözlerini kaçırdı dediklerime karşın, suçlu hissediyor olmalıydı. "Bir amaç uğruna yapıyorum her şeyi..." dedi, zar zor duyabilmiştim sesini. "Amacını çok merak ediyorum açıkçası." dedim, onun tersine gür bir sesle. İyice küçüldü oturduğu büyük sandalyede. "Neyse," dedim yerimden kalkarken. "Bunları konuşmanın bir manası yok."
_____
"Arcana Jeon sizi odasına çağırıyor."
Elimdeki kitabı bırakmış, yerimden kalkarak önümde eğildikten sonra önden giden kadını takip etmeye başlamıştım. Jeongguk'un odasına gideriz diye düşünmüştüm, fakat o beni başka bir yere götürüyordu. Kadın büyük bir kapının önünde durmuş, eğildikten sonra gitmişti. Derin bir nefes alarak büyük kapıyı açmıştım. Jeongguk hemen karşımda, odanın ortasına yerleştirilmiş iki sandalyeden birinde oturuyor elindeki keman ile uğraşıyordu. Odaya şatonun diğer kısmına kıyasla krem rengi hakimdi. duvarlarda altın (gerçek altın olup olmadığını bilmiyorum. ama gerçek gibi duruyordu.) kaplamalar vardı. Hemen karşımdaki duvarı büyük bir cam kaplıyordu, lakin yine beyaz perdeler ile örtülmüştü. "Taehyung..."
Yanına gidip karşısında duran sandalyeye oturdum. "Ne bu?" Tebessüm etti, "Keman, sana keman çalmayı öğreteceğim." Yayını yerden aldı ve kemanı boynuna yerleştirdikten sonra çenelik kısmına çenesini koydu. Sonra sol elinin baş parmağını eşik kısmına koymuş, diğer parmaklarını da, kırmış tellere dokunuyormuş gibi görünmesini sağlamıştı. Yayını da gerektiği gibi tutmuş, sonra ise bir melodi çalmaya başlamıştı. Melodisi bitince gülümsemiş ve kemanı boynundan çekmişti. "Notaları, vuruşları, kemanın ve yayın bölümlerini biliyorsundur diye düşünüyorum." Başımı onaylar anlamda salladığımda, sandalyesinden kalkmış ve arkama geçerek kemanı yerleştirmeme yardımcı olmuştu. Kemanın tellerinin arasında etiketler vardı. Notaların yerini belirlemek için konulmuştu. Yayı sağ elime tutuşturdu ve konuşmaya başladı.
"Yayını kafanda dört eşit parçaya bölmen gerek." Başımı salladığımda yayı en baştaki tele hizalamıştı.
"Yayı dört vuruşluk bir biçimde bu notada çal." Sağ elimin üstüne kendi eline koydu ve dediği şeyi benimle birlikte yaptı. Üç kere birlikte yaptıktan sonra geri çekilince benim tek yapmamı istediğini anlamış ve tek başıma yapmıştım. "Şimdi... Uçtan ortaya, yarım yay çalışması yapacağız. Uçtan ortaya yahut ortadan dibe." Kafamı sallamış ve onun yardımı eşliğinde yapmıştım.
_____
Yaklaşık bir saatin ardından, Jeongguk'un belirlediği basit bir melodiyi çalabiliyordum. Ancak aklım uyuşmuştu çünkü, Tanrı'm Jeongguk mola vermek ne demek bilmiyordu. En son ona yorulduğumu söylediğimde üzülerek mola vermeyi kabul etmişti. Şu an dışarı çıkmıştım, tek başıma çıkmıştım çünkü Jeongguk güneşe çıkmak istemiyordu. Şatonun etrafından çok uzaklaşmadan, etrafta geziyordum.
Arkamdan bir hırlama sesi duyduğumda çığlık atarak koşmaya başlamıştım. Tanrı'm yem olmak istemiyordum. Çalıları ellerim ile itiyor, vücuduma batan diken ve bitkiler umursamadan koşuyordum. Gömleğimin de kollarında birçok yer yırtılmıştı. Canım feci derecede yanıyordu. Koşarken ayağımın bir taşa takılması ile vücudum çalıların arasındaki yeri bulmuştu. Ben yerimden kalkmadan arkamdan gelen şey- ki yüzünden de anlaşıldığı üzere bir vampirmiş. Kadın üzerime eğilmiş, dişlerini boynuma geçirmişti. Gözlerim fal taşı gibi açılırken, ses çıkaramıyordum. Üstümdeki kadının ağırlığı gidip, yerini boş soğuk hava doldururken kulaklarımı acı bir çığlık doldurmuştu. "Taehyung!" Jeongguk'un sesi kulaklarımı doldurmuştu bu sefer. Bakışlarımı gökyüzünden çekip hemen dibimde duran yüzüne çevirdim. Endişeli görünüyordu, yüzünde kanlar vardı. Bakışlarımı onda gezdirdim, her yeri kan olmuştu. Sağ elini kaldırıp sağ yanağıma kodu ve baş parmağı ile okşadı. "Çok korktum..." dedi gülümserken. "Sana bir şey olsaydı ne yapardım ben...?" Diğer elini de kanın az az aktığı boynuma koydu ve bastırdı. "Nasıl beni buldun?" Etrafım baktım, şato görünmüyordu bile buradan, koşarken çok uzaklaşmış olmalıydım.
"Kokunu soluyor, sesini duyabiliyorum kilometrelerce öteden."
Ağzımı açtığım sırada yanağımda duran elindeki işaret ve orta parmaklarını ağzıma soktu. Vampir kanının tadına bakmış oldum böylece. "Seni doktora götüreceğim."
_____
"Bu kan seni iyi iyileştirecek." İhtiyar kadının büyük bir bardak içinde uzattığı kana baktım. Jeongguk bir sandalyeye oturmuş bizi izliyordu. "Şey... ne kanıdır acaba bu?"
"Vampir kanı. Şeker gibi düşünerek iç istersen." diyerek odadan çıkarak yalnız bırakmıştı kadın bizi. Jeongguk'un bakışları ile birlikte kanı tek dikişte bitirdim. Şişmiş gibi hissettirmişti anında. Sargılı boynum ağrımaya başlamış, ardından keskin bir acı vücudumu ele geçirmişti. Birkaç dakika sonra ise bu acı geçmişti. Aklıma gelen soruyu hiç düşünmeden Jeongguk'a yöneltmiştim.
"Vampirler güneşe çıkamıyor diye biliyordum, sırf bugün bu yüzden benimle dışarı çıkmadın mı?"
Yandan bir sırıtış sundu bana. "Hayır, ben sadece güneşi sevmiyorum."
"Bugün orada ölebilirdim. Zamanında orada olamayabilirdin."
"Hayır Taehyung, yanılıyorsun senin için her zaman gereken zamanda yanında olacağım. Bu yüzden asla ölebilirdim diye düşünme."
Bir şey dememe izin vermeden devam etti;
"Senin üzerine yemin ederim ki, sana hiçbir şey olmasına izin vermem."
İlkokulda daha düzenli ve anlaşılır cümleler kuruyordum. Bölüm de kısa oldu yine.
Diğer bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
masquerade | taekook ✓
FanficKim Taehyung, gittiği maskeli balo partisini vampirlerin basacağından habersizdi. !acemi bir dille yazılmıştır ve oldukça fazla mantık hatası vardır! 160822