10.BÖLÜM: Zehirli, Yangın Kalpler.

129 21 50
                                    

Bana ulaşabileceğiniz adresler;

Instagram: aew.lya

Kitaplarıma özel açılan hesap, aew.owl

Twitter: aew.lya

Oy vermek ve satır arası yorumlar unutulmasın, diğer bölümlerde düzenlemeler var onlara da bakabilirsiniz. Okuyanlar düşüncelerini paylaşmak için yukarıdaki adreslerden bana ulaşabilirler.

Keyifli okumalar...



10.Bölüm: Zehirli, Yangın Kalpler

Hirai Zerdüş, Papatya

Aurora, Runaway

Billie Eilish, Come out and play

"İçindeki yangını zehirli sular söndürür mü sanıyorsun? Kendi yolunda kaybolmuş tanecikler kalbine sızacakmış inanıyor musun?"

Bu hayat sizden birçok şey ister, her şeyinizi verdiğiniz anda sadece benliğiniz kalır, almaz. Çünkü zaten benliğinizi yok edecek kişi sizsinizdir, zehir sizdedir.

Zehir.

Zehirler gözyaşlarında saklıdır; dışa akıtırsanız hem sizi hem başkalarını yakar, içinizde saklarsanız kalbinizdeki yanar. Ben her ikisine de izin verdim, hem yakmasına hem yanmasına. Tuğrul gözyaşlarımı insanlardan gizlememi söylediği zaman garipsemiştim, hala da garip geliyor. O böyle mi yapıyordu? İçindeki şey her neyse o mu yanıyordu?

Gözyaşı belki de en acı sudur; insanı günden güne zehirleyerek öldüren zehirli bir su. Bir kere ağladığın zaman artık panzehir yoktur. Ağladım, ben çok ağladım. Artık iyileşemezdim.

Su, geçmişimden kalan korkudur bende, gözyaşı en güçlü katilimdir aslında.

Her türlü korkum var içlerinde... Canımı en çok yakan, beni en çok acıtan şey var... Gözlerimi ilk açtığım yerdi korkularıma ev sahipliği yapan o yer; hapishane. Daha bebek, sütten kesilmemiş yeri annesinin yanıdır diye götürüldüğüm yerde hiç annem olduğunu hissedemedim. Ama hep sevdim, yada sevmeye çalıştım. Evladını kaybetmiş bir annenin diğer çocuğuna ayıracak vakti olmazmış en çok bunu öğrendim.

Yağmur yağdığı günler ranzanın en üstüne çıkar izlerdim; küçük su damlaların yeryüzüne düşüşünü. Korkmuyordum, ben bir tek yağmurdan korkmuyordum. Minnacık su damlaları boğamazdı beni ama birleşirlerse, işte o zaman en büyük kabusum olurlardı. Toprak birleşmelerine izin vermezdi, her damlasını çekerdi içine güzel kokularla geri gönderirdi bizlere. O koku... İçime çekmeye doyamadığım o koku...

Sabahın ilk ışıkları salonu aydınlatırken gözlerimi açtım, yorganı üzerimden çekip kenara koyarken Tarık'ın hala uyuduğunu gördüm. Gerçi evdeki herkes uyuyordu ama o benle aynı yerde uyuyordu. Yatağımı topladım sessizce, ardından banyoya gidip üzerimi değiştirdim, Öznur abla benim için kıyafetler hazırlıyordu sürekli, ne zaman banyoya gitsem kenarda duruyorlardı. Bu sefer bordo boğazlı bir kazak vardı, altına ise dar paça siyah bir kot. Saçlarımı gece kurutmadan uyuduğum için hala biraz nem vardı, aldırış etmeden kelebek tokayla tutturdum. Salona geri indiğimde Tarık hala uyuyordu, üzeri açıktı ama, bütün gece böyle uyuduysa vay haline.

Yavaşça yanına yaklaştım ve onu izledim. O gerçekten mükemmel yaratılmıştı, saçları alnına dağılmış, kirpiklerinin gölgesi yüzüne düşüyordu. Dokunmak istedim; alnına düşen saçları ellerimle geriye itelemek istedim, ama yapamadım. Kolyesi, dün içine bakmak istediğim kolyesi boynundaydı. Üzerini örtmek için yorganın ucunu kavradım uyandırmamaya çalışarak örtüyordum ki hızla yağmaya başlayan yağmurun sesini duydum, ardından odanın içinde bir ışık çıktı ve gök gürledi.

DERİNDEKİ İZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin