30

4.2K 153 79
                                    

"Kafayı yiyeceğim kafayı yiyeceğim! Nasıl kameralar devre dışı olabilir kafayı mı yediniz oğlum siz. Geberteyim mi ben sizi"

"Yok Fırat Bey, bütün kameralar kırılmış ya da farklı yöne çevrilmiş, elimizde hiç kayıt yok" Fırat etrafındaki adamların gevelemelerini dinleyecek halde değildi. Yanına kim gelirse gelsin kovuyor, yanına kimseyi yanaştırmıyordu. Dayanamıyordu. Her anında yanında olan bu kadının, en zor anında yanında olamayışına dayanamıyordu.

"Abi?" Doğan karavandan içeri adımını attığında ağlayan abisini görmeyi beklemiyordu. Kendisinin de gözleri dolmuştu abisini görünce. Yanına gidip oturdu.

"Doğan onu koruyamadım..." hıçkırıklara dökülen kelimeleri kifayetsiz kalmıştı Doğan'ın gözünde. Hiçbir şey diyemedi. Kelimeleri kısıtlanmış, ağzı mühürlenmişti sanki.

"O bu yaşına rağmen bütün zorluklara göğüs gerdi... Ama ben bu yaşıma rağmen onu koruyamadım"

"Abi o çok güçlü" Diyebildi sadece. Yengesi her daim idolü olmuştu gözünde. Çok güçlüydü, bunu da atlatabilirdi.

"Doğan! Doğan nerde!?" Bağırarak gelen kadın Doğan'ın sevgilisinden başkası değildi.

Doğan abisinin sırtına vurarak ayağa kalktı ve karavandan çıktı. Gözüne sevgilisi Sıla ilişirken tam sarılacağı sırada Sıla onu durdurmuştu.

"Fırat Bey nerede?" Doğan olabildiğince kaşlarını çatmıştı "İçerde de niye ki?" Sıla Doğan'ı iterek karavana girdiğinde arkasından kendi de girmişti.

"Ben Rüya Türkoğlu'nu gördüm!"

***

"Beni artık uyutmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz! Yemek vermiyorsunuz! Hava aldırmıyorsunuz! Tuvalet ihtiyacın var mı diye sormuyorsunuz! Güya babammışsın diye çıkıyorsun karşıma. Sen kim babalık kim be ***spu ç*cuğu. Bu aynaları karşıma koydun diye kafayı yiyeceğimi falan düşüyorsan boşa kürek çekiyorsun Bay Falonis!" Artık bir sandalyeye bağlı değildi. Rüya'yı ellerinden ve kollarından sedyeye bağlamışlardı. Her hareket edişinde kelepçeleri daha da sıkılaşıyordu. Bedeni hala sırılsıklam bilekleri kan içerisindeydi.

Güya babası ilan ettiği kişi böyle mi babalık yapacaktı kendisine? Ne kadar da komikti.

"Reina Falonis..." siyah kunduraların ayna üzerinde bıraktığı tok ses çoktan kulaklarını tırmalamıştı bile. Özgüven herkese verilmemeliydi. Seçilerek hatta özel sınavla falan verilmeliydi.

"Rüya! Rüya Türkoğlu!" Ses tonundan bile asilik akıyordu Rüya'nın. Böyle bir adamın kendisinden medet ummasını mı bekliyordu yani şimdi? Ne kadar da küçük düşürücü

"Asiliğini babandan almışsın küçüğüm, biricik kızım " Roel Falonis yavaş ve irite edici hareketlerle gelip Rüya'nın boynuna sürttü elini. "Öldürecek isen öldürsene şimdi Allah'ın belası."

"Ah benim minik kelebeğim sen hızlı ölümlere layık değilsin bir tanem. Ağır ağır yavaş yavaş... 20 yılın tadını çıkara çıkara balım, aşkım"

Rüya içten içe kafayı yemek üzereydi. Dibinde duran adama hiçbir şey yapamıyordu. Elleri kelepçeli, ayakları kelepçeliydi. Hareket ettikçe bileklerini sıkıyordu bu şey.

"Senin kelebeğini öldürür bir tanecik aşkını balın ile s*kerim. Sen kimsin puşt! Güya babammışsın! İnanır mıyım lan ben sana pez*venk"

"Hiç ağzına o küfürler yakışmıyor bebeğim, annen hiç böyle değildi, kime çektin sen, seni büyüten o aptala mı"

"Aptal sensin puşt" ani hareket ile kasılınca bütün bilekleri kelepçeler tarafından sıkılmıştı. Hatta el bileklerinde bulunan kelepçe derisinin içine girmişti. Kanayan yerin tam arkasına...

•Engellerden Doğan Aşk•✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin