Ne insanlar vardı şu hayatta... Ne kötüler vardı... Ne iyi sandıklarımızın ne kötü çıktığı o insanlar vardı....
"Ver şu silahı Fırat Çağlar Türkoğlu!" Çocuğunu kaybeden bir anne bu dünyadaki en acımasız insana dönüşebilirdi... Karşısındaki öz babası dahi olsa...
"Fırat tekrar söylemeyeceğim!" Tepkisiz bakışlarla bakan eşinin elinden silahı bir çırpıda aldı. Karşısında bağlı duran biyolojik babasının yanına kadar ilerledi. Eğik duran kafasını saçlarından tutup kaldırdı.
"Ben onu hiç kucağıma almadım ben onun kokusunu hiç içime çekmedim. Ben onu hissedemedim Roel Falonis!" Çığlık çığlığa bağıran Rüya'nın tek desteği sıkmaktan beyazlamış parmak boğumlarıydı.
Göz yaşları acımasızca dökülüyordu yanağına, karşındaki babası torununun katiliydi.
"Rüya-" Fırat ne kadar dur demek istese de Rüya'nın bütün hayatı o tetiğe bağlıymış gibi hissediyordu.
"Caner bi kağıt getir bi de kalem" Bakmadan söylediği şeye Caner icap edip bir çırpıda A4 ile mavi tükenmez kalem getirdi.
"Yaz!" Saçından çektiği adam hala kendine gelmeyince kağıdı ıslanmaması için kenara koyup yanda duran bir kova suyu alıp üstüne attı. Yaraları açılıyormuş kanıyormuş gram umrunda değildi. Bu hayatta ne kadar acı çekilebilirse en fecisini çekmişti. Bi evlat acısını tatmamıştı. Onu da tatmıştı ...
Islanan Roel Falonis kendine gelince arkasına geçip koluyla boğazına baskı uyguladı.
"Şimdi yazıyorsun oraya bütün mal varlığını yetim öksüz çocuklara bağışladığını. Ve artık yaşamaktan sıkıldığını. Kızıma işkence edip çocuğunu öldürdüğünü her şeyi yazıyorsun. Yazmaz isen gebertirim"
Zor bela yazmaya başlayan adam kelimelerin sonunu zor getiriyordu her cümle sonunda. Eğik büzük yazısı zor okunurken en sonuna Roel Falonis adını yazıp imzasını attı. A4 kağıdını çekip Caner'e uzatırken silahın ağzına merminin gelmesini sağladı.
"Solaksın." İşkence ederken saati sağ koluna takmasından anlamıştı zaten.
Namluyu tam sol şakağına getirdi. Gözleri yapma diye bağıran kocasına sonra ise kocasının üvey kardeşine kaydı.
"Rüya yapma-"
"Senin kızına yaptılar ama Fırat! Senin kızın öldü! Bu adam senin kızını öldürdü. Sen kızını koklayamazken bu adam kızının kızını öldürdü. Bana kimse yapma diyemez! Yansın bütün dünya. Herkesten nefret ediyorum her şeyden. Geber piç. " kurşunun namludan çıkmasıyla Rüya'nın üstünün kan olması bir oldu...
Artık kızı da katildi kendi gibi...
Rüya silahı atmadı.
Bu sefer de kendi kafasına dayadı. Gözünden tek damla yaş kayarken Fırat'ın gözüne baktı. Hayattaki tek güvendiği adama.
"Seni seviyorum Fırat ama artık dayanamıyorum. Affet" bu hareketine karşı Fırat'ın, tetiği çektiği an Rüya'nın üstüne atlaması bir oldu.
Silah patladı
Peki hangisi hayatıyla ödedi?..
Hiç kimse mutlu değil... Hem de hiç kimse... Gülenler hiçbir zaman mutlu olmadı... Ya da ağlayanlar hiç boşa ağlamadı... İnsanlar kırılır, sever, insanlar sevgiyi arar. Sevgi cevapsız çağrı bırakırsa kim açacaktı o telefonu? Kırgınlıklar mı...
Dokunmayacak mı o her çınlayan ses... O yanıtsız çağrılar orada kırmızı halde beklerken ekranda yeşil bir çağrı olmaması acıtmayacak mı? Üzmeyecek mi insanı...
Mutluluk zor... Mutlu etmek ne kadar da kolay aslında...
Hep zorları sever, zorları seçer insan... Aslında bizler gülüşleri severiz, ağlayışları değil... Bakışları severiz, şiddeti değil... Biz insanları severiz katilleri değil...
Çok acı satırlar doldu bu mecralar... Bu diyarlar...
Herkes mutlu sonları çok sever, peki gerçekten bütün hikayeler mutlu sonla mı bitiyor?
Kaç kişi sonsuz mutluluk iksirini içti? Niye herkes mutlu? Değil değil mi...
Biliyorum...
Kimse mutlu değil, herkes buruk...
Herkes yarım
Herkes eksik
Kim gelirse çıkarsa karşıma, ben mutluyum yaz beni...
Ahdım olsun o kişiyi yazmaya...
Bizler eksiğiz... bizler tamamlanmamışız...
Ve tamamlanmamış her hikaye, devam eder...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Engellerden Doğan Aşk•✔️
Teen FictionHayatının en kötü günlerini yaşayanlar ve hayatı hep kötü olanlar... Rüya Akın... Annesi ve babası öldükten sonra amcasının yanında kalmak zorunda olan Rüya Akın... Psikolojik ve fiziksel şiddet gören, gözlerinden yaşın eksik olmadığı bir genç kı...