İthaf: sevvalnuraslan iyi okumalar tatlım :)
Rüya kendine geldiği an düzeltti konumunu, yatağın üzerinden inince bir kaç saniye Fırat'a baktı. Sonra arkasını dönerek banyoya girdi. Korkmuştu, ilk defa böyle bir şey yaşıyordu, ilk defa evliydi, ilk defa bir erkekle bu kadar yakındı. Ama bu, bu biraz farklıydı, tuhaftı. Nasıl anlatacağını bilmiyordu Rüya. Derin nefes aldı, elini lavobaya yasladı ve aynadan kendine baktı. Anın duygusundan arınmak için yüzünü yıkadı. Düşünüyordu...
Fırat'a kızamazdı, ilgi görmeyen biri eşi tarafından ilgi görüyordu. Haklıydı asla kızamazdı. Ama işte sorun Fırat değildi; sorun kendisiydi. Kalbi hızlı atmalıydı değil mi? Ama atmıyordu aksine daha yavaş olmuştu?
'Ne oldu ölüyor musun yoksa?' aklından geçen bu cümleyle elini kalbine koydu, kimseye söylemediği bir sırrı vardı. Bradikardisi vardı. Doğumsal kalp bozukluğu nedeniyle kalbi yavaş atıyordu. Bu yaşına kadar ilaç kullanmıştı. Amcası bilmiyordu, ölse de bilmezdi. Bilmesin de zaten.
İlaçları bir buçuk hafta önce bitmişti. Ve kimseye söylemese de kalbi daralıyor uyuyamıyordu. Bazen halsizlikten uyuyakalıyordu. Ve tedavi geç kalırsa pil takılmak zorunda kalınırdı. Böyle olmasını istemezdi ama bu sırrını da kimsenin bilmesini istemiyordu. 'Yolun sonuna kadar devam Rüya' dedi kendine kalbi daralırken.
Kendine geldiğinde saçını topladı yukarıdan. Derin nefes almaya çalıştı. Ama nefesi kesik kesikti. Yinede nefes almaktan vazgeçmedi, hele ki başka birinin nefesi olma ümidi varken içinde...
Toparlandı, banyodan çıktı; Fırat'ı iç çekerken gördü, ağlıyordu. Dudağını ısırdı Rüya, ağlamamalıydı. Hakkıydı elbet ki karısını öpmek,niye ağlıyordu ki. Hiç durmadan yanına ilerledi Fırat'ın boynuna sarılırken ikisininde göz yaşları birbirinin boynunu ıslatıyordu. Ayrılmadılar beş dakika, on dakika, yirmi dakika belki de bir saat. Ama hep ağladılar hep iç çektiler. Dayanamadı Rüya'nın kalbi, sarılırken bayıldı bir anda. Fırat bir şey yapamadı, bağıramadı , yardım çağıramadı. Sadece düşen karısına baktı üzerindeki tişört sırılsıklam haldeyken...
Önce erkek yardımcı geldi odaya, sonra herkes, sonra ambulans, bir şerit gibi geçiyordu gözünün önünden Fırat'ın. Eli kolu bağlı sadece yerdeki karısına bakıyordu. Elini tutamıyor, 'Hadi Kalk Rüya'm' diyemiyordu. Konuşamıyordu, yürüyemiyordu. En ufak şeyi bile yapamıyordu. Muhtaçtı. O insanlara muhtaçtı. O muhtaçlığa muhtaçtı. Ama en çok Rüya'nın sevgisine muhtaçtı. Rüya'sız geleceği yoktu. Geçmişinin olmadığı gibi. Yemeklerin tadı onunla gelmişti, meyvelerin kokusu onunla kokmaya başlamıştı. Ama sanki o kollarına alamadan kayboluyordu. O yok oluyordu, ama Fırat hiçbir şey yapamıyordu. O mahvoluyordu, Fırat ağlama bile diyemiyordu. Fırat, ölmemenin en büyük ölüm olduğunu anlamıştı. Ölmeden ölmek, annesini kollarında kaybetti Fırat, önce vuruldu kalbinden, sonra felç kaldı, ölmedi ama öldü, konuşamadı, ölmeden öldü. Rüya gelmeden önce ölmeyen bir ölüydü hayata tutunan ama gelince değişti her bir şey, yeniden doğdu büyüdü ve serpildi ve şimdi tekrar mı ölüyordu. Tekrar mı ölecekti ölmeden. Yapma bunu Rüya, ölmeyen ama ölen bu adamı öldürme...
...
"Girebilir miyiz?" Rıza Bey, Doktor Bey'den izini alıp odanın içine girdi diğer aile bireyleriyle beraber. Rüya ise o sırada kolundaki yara bandını çekiştiriyordu.
"Kızım nasılsın?" kafasını salladı Rüya. Konuşmaya mecali yoktu. Çok yorgundu. Uykusu vardı.
"Hastamız naz yapıyor, hamile misin kız yoksa?" kafasını yavaş ama korkutucu şekilde çevirince bir adım geriledi Pervin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Engellerden Doğan Aşk•✔️
Novela JuvenilHayatının en kötü günlerini yaşayanlar ve hayatı hep kötü olanlar... Rüya Akın... Annesi ve babası öldükten sonra amcasının yanında kalmak zorunda olan Rüya Akın... Psikolojik ve fiziksel şiddet gören, gözlerinden yaşın eksik olmadığı bir genç kı...