"Kapat artık şu lanet videoları!" Acısı dinmiyor, dinlediği gibi de delirme raddesine geliyordu. Her seferinde kendinden geçiyor, her kendinden geçtiğinde ise üzerine bir kova dolusu su dökülüyordu. Bacağı, vücudu, bilekleri, karnı çok acıyordu. Kasığındaki sancı bir türlü geçmiyordu aynı yarık bacağının acısı gibi. Sürekli gözlerinden yaşlar akıyordu. Artık ölmek istiyordu gitmek istiyordu bu dünyadan.
"Ah benim küçük tatlı kelebeğim... Bu sahneler sana yabancı değildir ya? Sonuçta kocanla her zaman yaptığın şey"
"Bana bak Falonis! Benim kocam senin gibi şizofren bir sadist değil beni anlıyor musun! O benim canımı bir defa bile acıtmadı adi şerefsiz!"
"Ah ah kıyamam. Ben de annenin canını acıtmıyordum baksana. Bu gözyaşları hep zevkten..." ekrana yaklaşıp annesinin acı dolu yüzüne baktı Roel Falonis. "Sen zevki yanlış anlamışsın Roel Falonis"
"Öyle mi Reia Falonis? Nasıl bir şeydir zevk. Anlatsana biraz" Rüya acısına rağmen güldü. "İnan bana anlatmamı istemezsin Roel Falonis"
"Ne yaşattı sana kocan da bu kadar eminsin kendinden?" Roel Falonis yavaş ve statik bir yürümeyle yaklaştı Rüya'ya.
"Benim sex hayatım seni ne ilgilendirir Roel Falonis?"
"Sen benim kızım olduğun için olabilir mi acaba Reia Falonis?"
"Ben senin kızın değilim! Adım da Rüya Türkoğlu- ya da Rüya Akın Türkoğlu mu demeliydim?"
"Bana o adi p*çin adını, soyadını söyleme Reia!"
"Sensin p*ç!"
"Babanı yavaş yavaş öldürdüğüm için kendimle gurur duyuyorum Reia Falonis" duyduğu itiraf ile boğazına yumruk oturmuştu Rüya'nın. Babası karaciğer iflasından ölmemiş miydi?
"Yalan söyleme bana! Babam karaciğer iflası yüzünden öldü!"
"Sen öyle san bebeğim" dudakları titremeye başlarken gözlerine daha fazla hakim olamadı. Ağzından hıçkırıklarının kaymasına izin verdi. Bağırdı, çağırdı sanki babası asıl şimdi ölmüş gibi ağladı. Boğazı acıyana dek çığlık attı. Ama ne Roel Falonis insafa geldi. Ne de Fırat onu bulabildi.
Ağladı durdu. En sonunda yine bayıldı. Ama bu sefer üzerine su dökülmemişti. İlk defa sanki ölüme karışmış gibi güzel uyuyordu. Bileğindeki kanları görmeden, karnındaki sızıyı hissetmeden, bacağındaki yarası sızlamadan uyuyordu. Ya da artık acısı acıyamayacak kadar çok acıyordu...
Kaç dakika geçti aradan, kaç saat geçti bilmiyordu. Bacağındaki sızı arttığı an inleyerek uyanmıştı. Uyandığı an ellerindeki ve ayak bileklerindeki kelepçelerin çözüldüğünü gördü. Videolar da kapatılmış yerine cam gelmişti.
Derin nefes aldı.
Doğrulmaya çalıştı ama hala acıyordu. Zaten nasıl geçmesini bekliyordu ki.
Yattığı yatağın altındaki ıslak pikenin ucundan biraz yırtıp bacağına sardı. Bileklerinden kemikleri gözüküyor şu minnacık işi yaparken bile parmaklarını hissetmiyordu. Doğrulmuştu ama nasıl doğrulmuştu.
Gözüne karşıdaki yemek tepsisi çarptı. Bir bardak su, çorba, ekmek ve birkaç tane ilaç. Nerdeydi bu adam şimdi? İnsafa mı gelmişti?
Hafifçe öksürdü, boğazını temizlemek için ama eline öksürdüğü an kan gelmesiyle koluna sürdü ağzını. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştı. Sanki yıllarca burda gibi hissediyordu kendini. Ne kadar olmuştu ki geleli?
Bilekleri fena haldeydi. Eli yüzü kandı. Kenarda duran bandajı gördü. Tutuna tutuna ilerleyeceği an bacağının arasından sıcaklık hissetmesiyle bacaklarının bağı çözülüp yere düşmüştü. Midesi ağzına gelmiş ve kusması da bir olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Engellerden Doğan Aşk•✔️
Ficção AdolescenteHayatının en kötü günlerini yaşayanlar ve hayatı hep kötü olanlar... Rüya Akın... Annesi ve babası öldükten sonra amcasının yanında kalmak zorunda olan Rüya Akın... Psikolojik ve fiziksel şiddet gören, gözlerinden yaşın eksik olmadığı bir genç kı...