Sabah gün doğumuyla birlikte taze bir heyecanla yola koyuldular. Uzun bir yol yürüdüler, böylece Kumandur'dan çıktılar. İstikamet, adının korku saldığı Delilerormanı'ydı.
Demlidağ ile Nazda arasında iki paralel sıradağ bulunuyordu. Delilerormanı'nı arasına almış olan dağlara Örüldağ, Demlidağ'ı çevreleyenlere ise Sır Dağları deniyordu. Bu geçilmesi imkânsız değil ama güç dağların arasında Akaban Ormanı vardı. Kuba topraklarına başka yollar da mevcuttu fakat fersahlarca yol gitmek gerekirdi. Yolcular için en kısa yol burasıydı. Payandur onları yolculuğun uzamasındansa karşılaşabilecekleri küçük tehlikelerin arasına sokmayı daha uygun görmüştü. Çünkü Alakan bir an önce güvenli ellere teslim edilmeliydi.
"Yaklaşıyoruz," dedi Ediz, Güzey'i omzuna alırken.
Beyaz sis Delilerormanı'nın üzerini koruyucu bir örtü gibi kapatmıştı. Diğer tarafı görmek güçtü.
"Orası olduğunu nereden bileceğiz?" diye sordu Sungur. "Yönümüzü kaybetmiş olamaz mıyız? Her gördüğümüz ormanı Delilerormanı zannetmeyelim."
"Hayır," dedi Ediz. "Handaki yaşlı bir adama sormuştum. Bu konuda biraz bilgi sahibiydi. Tarifine göre doğru yerdeyiz. Ama girmemizi pek onayladığını söyleyemem."
"Başka nelerden bahsetti?" diye sordu Altay.
"Delilerormanı'na, İnsançıkmazı dendiğini o da duymuş. İçeri girenlerin bir daha çıkamadığından bahsetti."
Sungur, Ediz'e döndü. "Diğer taraftan çıkmış olamazlar mı? Burada dururken bunu öğrenemezsin."
"İki istisnaî durum yaşanmış. Ahbaplarından giren olmuş mesela. Onlar geri dönebilmiş."
"Peki neden oradan gitmeliyiz ki? Çevresinden dolanmak da geçerli bir yol bence."
"İyi bak, Sungur!" dedi Altay. "Orası kestirme."
"Yine mecburî bir yol, öyle mi?" diye esmer suratını buruşturarak söylendi Sungur.
"Peki ya çıkamazsak?" diye ortaya sordu Seli. "Boşuna İnsançıkmazı dememişler değil mi?"
"Diğer tarafa ulaşmaktan başka çaremiz yok," dedi Altay. "Çıkmayı başaran iki kişiden bahsettin, Ediz. Onlar hakkında da bilgi alabildin mi?"
"Evet, biraz. Ama ne kadar faydalı olur bilemem. Kurtulanlardan biri görme engelliymiş. Bastonuyla girmiş ve diğer taraftan sağ salim çıkmış. Bir zaman sonra tekrar diğer uçtan girip soluğu burada almış."
"Peki diğeri?" diye sordu Altay.
"O da cehennemden bahseder gibi anlatmış. İlk girdiğinde başlarda orman çok sessizmiş. İlerledikçe daha önce hiç duymadığı garip sesler duymaya başlamış, bir çeşit inleme gibi. Koşarak daha hızlı çıkabileceğini düşünmüş ve yapmış. Ama ne kadar hızlı koşarsa koşsun orman bitmiyor gibiymiş, dışarıdan göründüğü kadar küçük değilmiş. Neyse, en korkunçlarından biri ise..." Ortama gizem katmak için kısa bir süre durdu ve etkileyici bir tonda devam etti: "...ormanda hâlâ yaşayan insanların olduğuymuş."
"Nasıl yani?" dedi Sungur gözlerini açarak. "Bir çeşit ilkel kabile mi?"
"Hayır, normal insanlar. Ama ürkütücü, delirmiş ve saldırganlarmış."
"Kısacası," diye söze başladı Altay. "Orman, insanı delirtiyor. İsminden anlamamız gereken bu mu? Ve diğer ismine göre de hiç çıkamıyorlar mı? Ya bunu başaran diğer ikisi?"
"Evet," dedi Ediz. "Adına bu yüzden Delilerormanı deniyormuş. Deliren kişi nasıl oluyorsa içeride kalıyor ve çıkamıyormuş. Delilik kalıcı bir etki bırakıyor ve çıkmak akıllarına gelmiyor olmalı. Diğer ikisinin bunu nasıl başardığını öğrenemedim maalesef. Tamamen şans olabilir. Kayra Han bizi de onlar kadar şanslı kılsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABAN DİYAR [Tamamlandı]
FantasyYıl 543. Günya. Karatayranlar bir gece ansızın ortaya çıkıp Balahan köyünü yok etti. Gün doğduğunda ortada tek bir canlı bile yoktu. Altay, Ediz ve Sungur katliamdan kaçıp hayatta kalmayı başarmış ve Balahan'da yaşamını sürdürmüştür. Yıllar sonra ek...