30 - Dağılış

4 1 0
                                    

Muhafız sayısı gitgide azalan Taysan Kağan ve Erdeni Hatun yan yana savaşmaya başlamıştı. Vızır vızır gelen kara düşmanlara karşı birbirlerinin arkasını kolluyorlardı ve neredeyse güçten düşmüşlerdi.

Yer yer çember kırılsa da düşman gitgide azalıyordu. Öyle ki tepenin diğer tarafından gelen başka kara düşman kalmamıştı. Süvarilerden ve diğer askerlerin arasından sızanlar ikiz ormana ve ikisinin ortasına dalıyordu.

Çemberin içinde şiddetli bir kıyım başlamıştı çoktan. Barlas, Taragay ve Ulaş iyi iş çıkarıyordu. Ama inatçı Gargavatlar barikatların üzerinden atlamayı sürdürüyordu. Bazen atları, bazen onlarla birlikte süvarileri de deviriyorlardı. Kaçabilen kaçıyordu. Ormanlara ve şehre yönelen de vardı, geldiği tepeye geri dönen de.

O esnada Kalgaşarlı Arnuba savaşın içinde açıklardan ilerlemekteydi, çembere yakalanmamıştı. Gözüne kestirdiği insanları da bir bir indiriyordu. Gargavatların lideriydi ve onlardan daha iyi savaşıyordu; daha güçlü, daha korkusuz, daha gaddardı. Ayrıca Zorrok'a hesap verecek kişi kendisiydi. Sonunda acılı bir ölüm de olsa Alakan'ı ele geçirmeye çalışmalıydı, başka çaresi yoktu. Boş dönse yine ölecekti. Zaten Horolar, diğer adıyla Dağtitretenler de geç kalmıştı. Bu saatten sonra asla yetişemezlerdi, zaten yetişebilecek olsalar Arnuba saldırmadan önce onları beklerdi. Muhtemelen ağır kuşatma silahlarıyla geliyorlardı.

Diri Ormanı'na doğru koşuyordu Arnuba. Koşarken de arada baltasını sallayıp birkaç askeri kesmeden edemiyordu. Üzerine ok fırlamaya başladı birden, iki ormanın ağzında duran okçuların bir kısmı ormana girmeye çalışan Gargavatlara ok atıyordu. Arnuba baltasını fırlattı ve ölmüş Gargavatlardan birini yakalayıp kendine kalkan yaptı, bir süre sonra Diri'ye girince sipere ihtiyaç duymadı. Yerdeki tuzaklara yakalanan türdeşlerini gördü, hemen önündeki kalınca abanoza zıplayıp birkaç metre yükseğe tırmandı. Sonra kalın bir dalın üstüne çıkıp diğer ağaç dallarına atlayarak ilerlemeye başladı. Diğerlerine göre daha uzun sıçrayışlar yapıyordu. Pusudan çıkmış ve geriye çok azı sağ kalmış okçuları da bu şekilde aştı.

Bir süre ilerledikten sonra aşağıda savaşan askerleri gördü ve bununla birlikte yavaşladı. Arkasından çok az sayıda Gargavat geliyordu. Ağır ağır ilerlemeye, etrafına göz atmaya başladı. Suratındaki sinsilik devamlılığını sürdürüyordu, sivri dişleri yine meydandaydı. Her tarafın Gargavatların ve askerlerin kanına bulandığını görse de suratı değişmemişti. Bir sağ tarafa zıplıyordu, bir sol tarafa.

İlerledikçe ilerledi. Sonra tekrar yolunu değiştirdi. Gözleri birini arıyordu, önemli bir nesne taşıyan birini. Eğer onu burada bulamazsa diğer ormana gidecekti, orada da bulamazsa şehre inecekti. Bulana kadar ortalığı yakıp yıkacaklardı kısacası, elde kalan türüyle tabii.

Amansız düşmanlık iki farklı türü karşı karşıya getirmiş, birbirlerini yok ettiriyordu. Hem de aynı gökyüzünün ev sahipliğinde. Umurlarında olan, hayatta kalma çabası ve bu uğurdaki amaçtı. Çarpışıyor, kesiyor, bağırıyorlardı.

"Neredesin?" diye sordu Arnuba kendi kendine. Dalga geçermiş gibi konuşuyor, sözleri heceliyordu. Sol taraftaki dala zıplayıp ileri doğru yürüdü. "Burada mı?" Tekrar soldaki dallara zıplayarak ilerledi, ilerledi. "Yoksa burada mı?" Ardından karşı abanoza sıçradı.

Bir çekirge gibi zıplıyor, bir maymun gibi de sarkıp iniyordu bir daldan diğer bir dalın üstüne. Gözleri hep askerlerin üzerindeydi. Bir süre daha zıplamaya, inip çıkmaya devam etti. Sonunda aşağıda beyaz kılıç kullanan birini görünce durdu. Altay durumdan habersizdi.

Arnuba tüm sinsiliğiyle kedi gözlerini kıstı ve sivri dişli ağzı sevinçle açıldı. "İşte buradasın!"

Altay yere serdiği kara yaratıktan kılıcını çekip çıkardı. Çilli dostunun hâlâ savaştığını ve iyi durumda olduğunu gördü. Üzerlerine gelen Gargavatlar azalmıştı. Ama tam o sırada karşısındaki ağacın dalında duran tuhaf bir Gargavat'ın dikkatle kendisine baktığını fark etti.

YABAN DİYAR [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin