4 - Çapulcu Baskını

20 5 0
                                    

Zorunlu iki misafir kendilerini geniş salonun ortasında ayakta dikilirken buldu. Seli'nin onları neden buraya getirdiğini anlamadılar. Ediz deminki kargaşadan şüpheleniyordu. Altay ise içsel düşünüyordu, Seli'nin götürdüğü her yere gitmeye dünden razıydı, onu bugün tanımış olsa bile. Sonuçta ikisi de doğru yerde olduklarından emin olmaya çalışıyordu.

Seli ve dedesi geldi nihayet. İhtiyar boydan kehribar tonunda kıyafetler içindeydi ve bol giysisi onu neredeyse terk edecekti. Başını menekşe renginde tülbent sarıyordu. Yüzü buruşturulmuş bir kâğıt kadar kırış kırış, sakalları ise uzun ve aktı. Göremiyordu, gözleri bembeyazdı ama gözbebeği hafiften belirgindi. Sol eliyle ceviz ağacından yapılma, cam cilalı, koç boynuzundan taban kemiği olan S bastonunu tutuyor, ondan destek alıyordu. Sağ koluna girmiş olan torunu, onu pek de yeni denmeyecek kızıl şilte serili L şeklindeki tahtadan sedire oturttu ve yanında beklemeye koyuldu.

Ayakta dikilen Altay ve Ediz'in tedirgin halleri vardı. Sürekli birbirlerine kısa bakışlar atıp duruyorlardı. Altay her ne kadar Seli'nin peşinden isteyerek gelmiş de olsa onun da içinde bulundukları anlaşılmaz durumdan kuşkulanması kaçınılmazdı. Neler döndüğünü anlamak istiyordu çocuk. O kargaşa? Bu endişe? Ne oluyordu ki?

"Salonda birileri mi var, Seli?" diye sordu ihtiyar adam ağır bir tonda. "Beni işimden alıkoyup çekiştirmenin anlamı bu olsa gerek."

"Neler oluyor?" diye sordu Altay, Seli'ye. "Bizi neden apar topar buraya getirdin?" Bu yerli ama ahmakça soruyu hiç sormamayı umdu, çünkü bu söz onu azarlar nitelikteydi. Kahretsin, diye belli belirsiz düşünceler geçti kafasından.

"Yoksa Payandur Yabangülü siz misiniz?" diye sordu Ediz ve Altay'a dönüp fısıldadı: "Küçükken kendisiyle çok samimi olamadım. Ki bunca zaman sonra da pek tanıyamazdım."

İhtiyar kulak kesildi ve göremediği ama yanında olduğunu bildiği Seli'ye seslendi: "Bunlar kim, sevgili torunum?"

"Bu tuhaf yabancılar Balahanlı olduklarını söylüyor," dedi Seli direkt. Heyecanını hâlâ koruyordu. "Üstelik en başından beri orada yaşıyorlarmış."

"Ne?" Şaşırdı ihtiyar. "Balahan'dan geriye yıkımdan başka bir şey bırakmadılar. En son ikimiz kaldık, Seli. Kaçarak kurtulmuştuk. Bunu sana defalarca anlattım. Birkaç hafta sonra gittiğimde yaşayan kimseyi bulamadım, bir kişi bile kalmamıştı. Tanımadığın kişileri öylece eve getiremezsin." Ortaya dönüp kızgın sesini yükseltti: "Derhal burayı terk edin! Yoksa kasaba dışında dolanan haydutlardan mısınız? Muhafızlar şu an tetikte ve haberi alan şehir birlikleri de Kandut'a hareket etti. Yakında burada olurlar. Evimi derhal terk edin!"

"Yanılıyorsunuz," dedi Altay. "Öncelikle haydut falan değiliz, hem olsak bile bu şekilde hareket etmemiz mantıklı olur muydu? Her neyse, üç kişi daha kurtuldu. Aslında biz de sizin gibi düşünmüştük. Siz ihtiyar Payandur Yabangülü ve o kız olmalısınız. Artık bundan eminiz. Sungur sizi o vahim gecede kaçarken görmüş. Kendisi şu an bizimle değil tabii."

Payandur inanmak zorunda hissetti kendini, bu çok hızlı oldu. "Üç kişi daha mı sağ kaldı? Evet, kimseye Balahanlı olduğumuzdan bahsetmemiştik, bu yüzden size inanıyorum. Peki bunca zaman ne yapıyordunuz, çocuklar?"

Anlamsız bir sessizlik oldu.

Altay bir adım öne geldi, ihtiyarın sorusunu cevaplamak yerine asıl konuya girdi: "Biz... sanırım önemli bir şey bulduk ve... Sungur'un anlattıklarından yola çıkarak size ulaşmak istedik. Aslında ölmüş olabileceğinizi düşünmüştük."

"Görüyorsunuz ki yaşıyorum. Benim göremiyor olmam da hayatta kalmama engel değil ama daha fazla yaşayacağımı da sanmıyorum. Gözlerim Seli, bacaklarım ise bu baston oldu. Bu arada ne bulmuştunuz? Bunca yol geldiğinize göre gerçekten önemli bir şey olmalı. Gerçi Seli'nin beni telaşla buraya sürüklemesi anlatacaklarınızın ilginçliklerle dolu olduğunu gösteriyor. Bir dinleyelim bakalım."

YABAN DİYAR [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin