Kahve gözlerini çevresini saran Gargavatların üzerinden ayırmayan Altay sürekli kendi etrafında dönüp duruyordu. Tepede toplandıklarını kendisi gibi Ediz de fark etmemişti. Çünkü kendilerine saldıranların aksine onlar daha yükseğe tırmanmış, üzerine atlayıp kendisini kara çembere almışlardı. Kimseye yakalanmadan sinsice Güzey'e yakınlaşan Gargavat gibi bunlar da İşel kabilesindendi.
Çevresindeki askerlerin bir kısmı çok uzaktaydı, bir kısmı da diğer ormana yardıma gitmişti, aslında o ormandan da buraya yardıma gelenler vardı ama onlar daha çok tuzaklara yakalanan Gargavatlarla ilgileniyordu. Zaten çoğu asker ölmüştü, yardıma koşabilecek kimse yoktu şu an.
Sürekli arkasını dönüp Gargavatlara bakıyordu Altay. Açık vermemeye ve gardını düşürmemeye çalışıyordu. Elindeki kılıç her şeyi kesiyordu ama en ufak dalgınlığı kılıcı kaptırmasına sebep olabilir ve Alakan'ın tehlikeli gücü kendi aleyhine dönebilirdi, hele ki bu çıldırmış yaratıkların elinde.
Yırtıcı Gargavatlar Altay'ı aralarına almış, üzerine atlamak için kıpırdanıyorlardı. Çember gitgide daralmaktaydı.
Altay aynı anda kaç tanesine karşılık verebileceğini hesaplamaya çalışıyordu, dikkati elden bırakmadığı için hesabını tam manasıyla yapamıyordu, iyice batırmıştı.
Gargavatlar artık beklemekten sıkılmıştı, doğruca Altay'ın üzerine çullandılar. Altay hızla kılıcını savursa da bir tanesi sırtına atlamıştı bile, birkaçını baltalarıyla birlikte kesmeyi başarmıştı. Sırtındakine aldırmadan üzerine atlamaya çalışanlara Alakan'ı savurmaya devam etti. Biri sırtında, üçü karşısındaydı. Altay debeleniyor ve düşmemeye çalışıyordu, zaten üstündeki yükten dolayı öne eğilmişti. Bir o yana bir bu yana sallanıp duruyordu. Sırtındakini atmaya çalışırken gözlerini ve kılıcını da karşısındakilerden ayırmamaya çalışıyor, üzerine gelene hamle yapıyordu.
Aniden tepesindeki Gargavat'ın inleyerek yanına düştüğüne şahit oldu, sırtına kuğu tüylü ok saplanmıştı. Sonra bir diğeri çığlık atarak diğer tarafına yuvarlandı. Dönüp bakmaya fırsatı olmadan karşısındaki Gargavatlardan biri üstüne atladı. Altay kılıcını yukarı doğru savurdu ve Gargavat karnından omzuna kadar olan bölümden ikiye ayrıldı. Diğer ikisi de kaçmaya çalışırken oklardan nasibini aldı.
Altay, Barlas ve yanındaki askerlerin kendisine doğru koştuğunu gördü. Okçular iyi nişan almıştı, aksi takdirde ağır yaralanabilir, hatta ölebilirdi.
Arnuba'ya döndü Altay. Okçular ona da nişan alıp ok atmaya başlamıştı ama Arnuba hâlâ dalın üstündeydi ve geniş gövdeli ağacın arkasına gizlenmişti. Kapana kısılmışsa da korkuyormuş gibi görünmüyordu ve asla pes etmeyecekmiş gibi bakıyordu. Kafasının içindeki hain plânlardan birini seçip Altay'ın üzerinde uygulayacaktı. Okların bir kısmı arkasına saklandığı ağacın gövdesine saplanıyor, bir kısmı da yanından geçiyordu. Bu sırada hâlâ Altay'a odaklanmış vaziyetteydi Arnuba. Amacı doğrultusunda oklar umurumda değildi.
Hedef olmaktan korkup geriye çekilmeye yeltendi Altay. O sırada ayağı ölü Gargavatlardan birine takıldı ve sırtüstü yere yapıştı, Alakan da hemen yanına düştü.
Arnuba bunu fırsat bilip sivri pençelerini kaldırdı ve tüm yırtıcılığıyla bağırarak Altay'ın üzerine atladı, yüksek de olsa bunu yaptı. Altay hemen uzanıp kılıcını tuttu ve kendisinin yapmasına fırsat kalmadan Alakan'ın son hızla savunmaya geçtiğini fark etti, kılıç tam da eline oturdu. Altay buna henüz anlam verememişken kara yaratık kılıca saplanmıştı bile. Alakan'ın diğer ucu Arnuba'nın sırtından çıktı. Çapulcu lideri ile şimdi göz gözeydi.
Arnuba bir müddet debelendi, boğazından gelen tıksırıklarla Altay'ı beceriksizce tırmalamaya çalıştı, toynakları da toprağı eşeliyordu, hâlâ pes etmekten yana değildi. Kan tükürerek kesik kesik gülmeye başladı sonra, Altay'ın gözlerinin içine baktı ve hırıltılı şekilde şöyle dedi: "Edrazik naq taş ehru kar rakşaruk. Yok olduklarını sanıyorsunuz ama daha fazlası var." Öksürerek gülüp devam etti: "Üzerinize karanlık çökecek. En acımasızından. Tıpkı o geceki gibi." Kanlı ağzıyla hırıltılar eşliğinde tekrar gülmeye çalıştı. "Ahmak insanlar!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABAN DİYAR [Tamamlandı]
FantasyYıl 543. Günya. Karatayranlar bir gece ansızın ortaya çıkıp Balahan köyünü yok etti. Gün doğduğunda ortada tek bir canlı bile yoktu. Altay, Ediz ve Sungur katliamdan kaçıp hayatta kalmayı başarmış ve Balahan'da yaşamını sürdürmüştür. Yıllar sonra ek...