Abilerim - YİRMİ YEDİ

1K 65 17
                                    

:))

Tırnaklarımla masaya uyguladığım ritim ve ayağımı yere vurup çıkardığım ses uyumlu uyumlu psikolojimi bozmaya yavaş adımlarla ilerliyordu.

Acıyan ellerimi masadan çekip masaya baktım. Mutfakta tek başıma yemek yiyordum sözde.

Hanımefendimiz izin vermiyor diye başka yere gidemez sadece burada yiyebilirmişim. Gece full uyumuş. Sabahın 5'inde uyanmıştım. Yüksek bir baş ağrısıyla.

Sızlayan ayağıma dokundum. O pislik kadının ayağıma attığı tekme hala canımı yakıyordu.

Masadaki yemeklere baktım. Açlıktan ölüyordum. Yemezsem arkamdan ağlarlardı o yüzden yiyeceğim.

Lahmacunu üç lokmada bitirip ayranı da içtim. "Çok şükür." Bugün de aç kalmadık.

Sanırım Sini Kebabı olan şeyi de yedim. Üstüne kasedeki salatayı da yeyip ayağa kalktım.

İki kapaklı geniş dolabın önüne gelip açtım. Birden az bir şey karnım ağrıyınca hızla gözlerim irileşti. Ya bana zehir vermişlerse?!

Hiç düşünmemiştim. Ama ben ne yediysem onlar da yedi görmüştüm. Dolaptan bir bardak portakal suyu alıp kapatıyorken kapı açıldı.

"Vay canına. Şimdi de dolapları mı karıştırıyorsun küçük şeytan?" Dilzâr karısı arkasında ona benzeyen bir kadınla gelmiş bana tip tip bakıyordu. Onu boşverip iki üç yudumda içip masaya bıraktım.

"Ev sanki kendi evi abla. Şu kızın hareketlerine bak." Dilzâr'ın yanındaki kadına baktım. Tıpkı benim yaşlarımda gibiydi.

Saçlarını belli ki kına ila boyamış hatta yakmıştı. Onu baştan aşağı rahatsızca süzdüğümde yerinde kıpraştı. Yanlarından geçip giderken sertçe kolumdan tutulmamla derin bir nefes çektim.

"Duymuyon mu be?" Kızın gözlerinin en dibine baktım. Bana bulaştığında eline ne geçiyordu?

"Ne istiyorsunuz?" Kolumu öyle bir sıkıyordu ki birazdan tırnakları derime geçecekti.

"Ne oluyor burada?" İlk geldiğimde gördüğüm kadın gelmişti. Yaşlı çökmüş ama bir yandan da çok asil duruyordu.

"Bir şey yoktur Fâte ana. Hadi Elnur avluya geç." Deyip başını yere eğerek ilerledi. Bu kadın kimdi ki böyle korkmuşlardı.

"Kızım sende gel benimle... Koluma gir bsna yardım et." Demesiyle duraksadım. Daha kendim zor yürüyorum. "De hayde."

O beni çekiştirip koluma girdi.

Çok yavaş adımlarla beraber avlu denen geniş yere geldik. Sanırım bütün aile şu an buradaydı. Kafamı çevirip büyük kapıya baktım. Kaçsam... Evet kaçamazdım.

"De Zeynep kızım hoş geldin." Mansur denen adamın ayağa kalkıp beni kolumdan tutup üçlü koltuğa oturtturmasıyla şaşkınca ona baktım.

"Hele artık vakti geldi. Bütün akrabalar yarın için geliyor. Seni de tanıştırak çok merak ediyorlardır ha!" Dedi neşeyle.

"Sonuçta yarın kıskaca Mardin'in hanım ağası oluyon..." Pardon?

"Ne diyorsunuz siz?" Adam gülerek omzumu sıvazladı.

Birkaç homurdanma duydum. Hemen yanımdaki koltukta oturan yeşil gözlü çocuğa baktım. Göz göze gelince bakışlarını kaçırdı. Ne güzel gözleri vardı. Kıvırcık çok da olmasa uzun saçları biçimli küçük burnu dolgun dudakları ve bembeyaz teni...

Sanki kalemle çizilmiş gibi. Acaba ismi neydi? Ben ona bakarken konuşmalar devam ediyordu. Sanki başım dönüyor.

Bazen arada öyle oluyordu. Birden olaylardan somutlanıyor ruh gibi hissediyordum. Unutulan hastalığım aklıma geldi. Midem ağzıma gelir gibi oldu. Kemoterapiye başlamam gerekiyordu. Aslında son zamanlarda çok iyiydim yaşanan onca şeye rağmen sağlıklı bir şekilde duruyordum.

SİRİUS { DÜZENLENECEK }Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin