Daha kaç güne kendimi bile hatırlamadığım şekilde uyanacağım bilmiyorum ama bu sabahta öyle uyandım ve sadece yaşamak için yaşıyordum. Barın sabah erkenden gelmiş ve bugün Sinan bey ile randevum olduğunu söylemişti. Şimdi ise birlikte Sinan beyin kliniğine doğru gidiyorduk.
Barın dikkatli bir şekilde arabayı kullanırken bende geldiğimden beri ilk kez dışarı çıktığım için İstanbul sokaklarını izliyordum. Binalar büyük ve ürkütücü göründüğü kadar büyüleyiciydi. İnsanların koşuşturmalarıyla dolu kalabalık bir şehir ve muazzam denizi ile sevmiştim bu şehri.
Arabanın camında hızla geçen şeylere daha dikkatli bakmaya devam ederken Barın'ın o tok sesi kulaklarıma ulaştı. "Bir gün sana İstanbul'u gezdirmemi ister misin?" dediğinde önce evet demek istedim ama ardında dünde gezmeye götüreceğini söyleyip verdiği sözü tutmadığı aklıma geldiğinde bu isteğimden vazgeçtim, hem ne hakla daha fazlasını isteyebilirim ki?
Sonuçta Barın bana yardım etmiş olsa da halen yabancıydı. "Hayır" dedim ve bakışlarımı dışarda tutmaya devam ederken Barın'ın bakışlarını üzerimde hissettiğimde bakmadım ona.
"Peki sen nasıl istersen" dedi ve o amber rengi gözlerinin varlığı üzerimden çekildi ve bir daha ikimizde tek kelime konuşmadan yolu bitirdik.
Kliniğin önüne geldiğimizde Barın arabayı park ettiğinde birlikte araçtan indiğimizde ellerim terlemeye başladı ve bedenim kaskatı kesilmişti. Asla Kars'ta kalmış olduğum o akıl hastanesine bezemiyordu ama yine de gelmiş olmak beni korkutuyordu.
Daha içeriye girmeden devasa binaya bakmayı sürdürürken Barın'ın elini bellimde hissettiğimde önce irkildim ama ardından hızla o ele alıştığımda Barın'ın sesi okşadı kulağımı. "Korkma sadece Sinan'ı görüp geri döneceğiz" dediğinde bakışlarımı o binadan çekip Barın'a baktım.
Aslında korkum buraya gelmek değildi gerçek korkum yine bir yerlere kapalı kalmaktı. O kulübede kapalıydım sanki ardından o akıl hastanesine kapatıldım ve yine aynı şeylerin olmasından korkuyordum. Barın'ın beni kandırıp buraya getirip geri çıkarmamasından korkuyordum.
"Geri çıkacağız demi?" dediğimde gözlerim sadece onun gözlerine asılıydı ve bana güven vererek açıp kapadı gözlerini ve ardından "Sen istemediğin sürece seni hiç bir yerde bırakmam... Güven bana" dediğinde derin bir nefes verdim ve yine o binaya bakarken terleyen ellerimi de elbisemin eteğine sildim ve ilk adımı ben attım.
Güven demişti, güvenmiştim ve bu yüzden ilk adımı ben atarken o yanımda, eli belimde içeriye girdik. Önce asansöre ardında 12. kata geldiğimizde bir kadın karşılamıştı bizi.
"Hoş geldiniz... Sinan beyde sizi bekliyordu" dediğinde kadın önden bizde arkasında olacak şekilde önce uzun bir koridordan geçtik ve ardından ilk kapının önüne geldiğimizde asistan olduğunun düşündüğüm kadın kapalı olan kapıyı çaldı ve ardında açtı kapıyı.
"Barın bey ve İpar hanımlar geldi" dediğinde Sinan beyin sesi duyuldu "Hemen alın içeriye" dediğinde kadın eliyle bize içeriye buyur ettiğinde önden ben arkamda da Barın ile içeriye girdik.
Sinan bey oturmuş olduğu sandalyeden kalmış ve bize doğru geldiğinde önce Barın ile erkeksi bir şekilde selamlaştılar ardında bana bakarak "Hoş geldin İpar" diyerek elini uzattığında sıkmak istemedim elini ama şimdiye kadar Sinan beyin bana karşı en ufak kötü bir şeyine şahit olmadığım gibi geri çevirmeninde ayıp olacağını düşünerek elini sıktım ve buda onunla ilk iletişim olmuştu.
Sinan beyde bunu bildiği için bana tebessüm ettikten sonra o yerine otururken benle Barın da masanın karşısında ki sandalyelere oturduk.
"Çok konuşamadık seminer nasıl geçti" diye ilk konuşa Barın olduğunda bende onları dinlemek yerine odayı incelemeye başladım. Çok sade ama özenle döşenmiş bir odaydı. Odanın bir köşesinde büyük bir kitaplık varken hemen yanında ise bir koltuk vardı. Koltuğun önünde ise yuvarlak cam bir masa duvarlarda ise rahatlatıcı renkli tablolar eşlik etmişti. Rahat ve huzurlu, insanı ürkütmeyen kendine sıcak hissettiren bir odaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BENDE EKSİKSİN
FanfictionDört bir yanı dağlarla kaplı bir şehir, kışı soğuk ayazı keskindir Karsın ve o şehirin içinde yanık bir kadın. Ne o şehrin soğuğu, nede ayazı yetmiyordu kadının yüreğinde ki ateşi dindirmeye.