⚪⚫⚪
Mutluluk, kısacık bir an; Acı, bir ömür kahır demekti.
'Hatamı ne yüzüne vurabildim,
Nе hüzüne yorabildim,Ne şakaya vurabildim,
En sonunda kendimi vurdum...'Mutluluk, kısacık bir an; Acı, bir ömür kahır demekti.
Serhat Zeydan'ın hatası koca bir acıyı doğurmuş, etrafındakileri kahra boğmuştu. Yaptığının geri dönüşü yoktu. Kendi bencilliğinin kurbanı olmuş, kız kardeşinin kaderini şekillendirmişti.
Pişmandı.
Ölesiye pişman ölesiye kahırlıydı.
Kardeşinin mutsuz olduğunu hissettikçe kahrı katlanıyor, katlandıkça sinesine çöreklenip kendisine musallat olan kabuslara gebe geceleri var ediyordu.
Pişmandı.
O halde neden affedilmiyordu?
Babası onu her gördüğünde sırtını dönüp gidiyor, Zarin her seferinde ağlayarak onu suçluyordu. Annesi ise kendisine karşı tek kötü söz etmiyor bakışlarıyla onu kör kuyulara atıyordu. Her gece kızının odasında ağlayarak oğlunun hatasının bedelini ödeyen kızına yanıyor, oğlunu kahra boğuyordu.
Oturduğu zeminin soğukluğunu umursamadan yere çökmüştü. Gözünden akan yaşları silmeye gerek görmüyor kardeşinin sözleri aklına her geldiğinde kafasını ardındaki duvara şiddetle vuruyordu.
Değmiş miydi?
Etrafındaki herkes mutsuzdu ve tek suçladıkları kişi kendisiydi. Serdar Zeydan.
Serdar suçunun farkındaydı ancak telafi edemiyordu.
'Ya nasıl olacaktı?.. Nasıl olacaktı!?'
Böyle demişti, Dila. Sahi nasıl olacağını düşünmüştü?
Yaşadığı toprakların, ailenin kurallarını bilmiyor muydu? Biliyordu?
O halde yaptıklarına nasıl bir sebep ya da mazeret sunabilirdi?
Dila kendisini affeder sanmıştı ancak unuttuğu bir şey vardı; en sevdiklerimizin açtığı yaralar en geçmeyen yaralardı.
Elini acıyla zemine vurdu. Canının acısı değildi bu, vicdanının acısıydı. Vicdanı sızım sızım acıyordu. Kardeşine nasıl böyle bir kaderi reva görmüştü?
"Ölseydim ulan! Keşke ölseydim!"
Sarsılan omuzlarına konan ince parmakları hissettiğinde zorlukla nefes aldı, Serdar. Allah'ım bu nasıl bir ızdıraptı? O kardeşini görürken yanıyordu, Dila nasıl yaşıyordu o zaman?
Zarin, büyümüş göbeğine inat kocasının karşısına oturdu.
"Serhat..."
Gözleri dolu doluydu, genç kadının.
"Biz ne yaptık?"
Fısıltısı bir çığlıktan daha büyüktü, ikisinin yüreğini de parçalayacak kadar. Bir fısıltı bir çığlığın şiddetini geçebilir miydi?
Gecenin ayazı iliklerine işlerken karı-koca karşı karşıya oturmuş sebep olduklarına ağlıyordu. Köşesine kuruldukları duvarın hemen ötesinde Dila canıyla cebelleşiyordu. Vicdan azabı kendisine yeterince acı verirken Dila'nın merdivenlerden düşüşünden de kendisini sorumlu tutmak Serdar'ı kahrediyordu. İçindeki ses 'Yetmedi mi!?' diyerek haykırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÂYE
General FictionAnlamsızca bana bakıp pencereye doğru ilerledi. Baktığı gökyüzü bile onu ferahlatmamış olmalı ki geri döndü. Önce bir durakladı, söylemekte kararsız kaldı ama söyledi. Kustu içindekileri. "Sen bir kendine dürüst olsana!" Bağırışıyla sarsıldım, odamı...