⚪⚫⚪
Bugün siyah dediğinde yarın beyaz diyebilir insan...
Bizim yapmadığımız fedakarlık kalmıyor
ama yine de yarım kalmaktan kurtulamıyoruz, olricNe istediğini bilmeyen insanlar ne hissettiklerini de bilmezdi. Bugün siyah dediğinde yarın beyaz diyebilir, yaşadıklarını hiç yaşamamış gibi hissedebilirdi.
Bir boşlukta süzülürlerdi, amaçsızca. Bir dala tutunmak isterlerdi, o dalı kendi elleriyle ittiklerini görmezden gelerek.
Ben de ne istediğini bilmeyen insanlardan olabilir miydim?
Daha düne kadar Arslan’ı dahi hayatında istemeyen ben bugün yoluma onunla devam etmek istiyordum.Dün onu elleriyle iten ben bugün onu yakalarından kavrayarak zorla yanıma çekiyordum.
Benim davranışlarımdaki anlamsızlığa rağmen beni anlamaya çalışan Arslan daha büyük bir bulmacanın içerisinde buluyordu kendisini. Bana dokunmaktan kaçınmasının sebeplerinden biri de bu olabilirdi.Başımı iki yana sallayarak kulağıma dayadığım telefona bir cevap gelmesini bekliyordum. Bu dördüncü arayışımdı, dördüncü defa Arslan’ı arıyordum. Peki neden açmıyordu?
Doktorumun aramasıyla hastaneye gitmemiz gerektiğini söylemişti ancak sonra doktorumu arayarak gerekli olup olmadığını sormuş ve beni götürmekten vazgeçerek kendisi gitmişti. Gidişinin ardından üç saat geçmişti ve daha gelmemişti.
“Neden açmıyor telefonu?”
“Müsait değildir belki, arama artık. Önemli bir şey olsa o arardı zaten seni.”
Bacak bacak üzerine atarak karşımdaki koltuğa kurulmuş olan kadına gözlerimi devirdim.
“Tabi! Zahit ağabey telefonu açmadığında seni hiç görmedim zaten.”Elinde tuttuğu çaydan bir yudum alarak arkasına daha da yaslandı.
“İsterse açmasın.”
Kocası yokken bile tehditkar cümlelerini sıralayan kadına gözlerimi devirdim.
“Sen iflah olmazsın!”
Tekrar Arslan’ı arayarak telefonu kulağıma dayadım.
“Açmıyor işte adam, zorlama.”
Açacaktı. Şimdi açmasa bile sonra açardı. O beni hiç cevapsız bırakmazdı çünkü.
“Bırak arasın, kocası değil mi?”
Pencerenin önünde oturmuş ayaklarını da altına toplayarak derin derin içine çektiği sigaranın dumanını havaya üfleyen Zana’ya döndüm.“Benim kocam.”
Kimsenin kocamı elimden almak gibi bir niyeti yoktu ancak ben fazlasıyla art niyetli görüyordum insanları.“Ma sen kocanı arıyorsun?” “Sanki.”
Sidar Zana’ya bulaşmaya devam ederken Zana onu pek de takıyor gibi değildi. Başındaki tülbendi geriye atmış gece karası saçlarını meydana çıkarmış ve kedere bürüdüğü gözlerini sigara dumanının ardına gizlemişti.
“Sana ne!”
“Haspam!”
Açılmayan telefonu sinirle yan tarafıma bıraktım.
“Benim çayım bitmiş, Sidar.”
Yerinden doğrulan Sidar Zana’nın yanına bıraktığı demliklere doğru ilerlerken “Emrin olur Hanım ağam.” Dediğinde gülümsedim.“Hanım ağa sensin sanıyordum.”
“Olmaz olaydım.”
Bu sefer gülüşüme Zana da katılmıştı.
“Gülün gülün, dünya yansa umurunuzda değil zaten.”
“Aşk olsun, Abla.” Bilerek abla demiş damarına basmıştım.
“Ablan batsın Dila, emi!”
Doldurduğu çayı elime tutuşturduğunda küçük bir öpücük fırlattım ona.
“Elif nerede? Geldiğimden beri onu hiç görmedim.”
Sidar elini aman dercesine salladı.
“O ancak kendi derdiyle uğraşsın dursun.”
“Yine ne oldu ki?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÂYE
Ficción GeneralAnlamsızca bana bakıp pencereye doğru ilerledi. Baktığı gökyüzü bile onu ferahlatmamış olmalı ki geri döndü. Önce bir durakladı, söylemekte kararsız kaldı ama söyledi. Kustu içindekileri. "Sen bir kendine dürüst olsana!" Bağırışıyla sarsıldım, odamı...