⚪⚫⚪
Gözlerimden akan yaşlar neyin acısınaydı?
Bazen ağlamak istemezsin ama gözlerin seni dinlemez.
Bir acıyı herkes aynı tonda hissetmezdi. Hissedemezdi. Bazıları için acınız öylesine hafif tona sahip olurdu ki bir başsağlığı ya da geçmiş olsun dilemek yeterli gelirdi ancak bazıları da vardı ki; kandan candan hissederlerdi o acıyı. En koyu tonu onlar yaşarlardı. Acıları geçmek bilmez, ete kemiğe bürünmüşçesine baş köşelerine kurulurdu
Nazlı'nın ölümünü en koyu yaşayan ise, Yade Gülistan'dı.
Konaktaki herkes Nazlı'nın kaybını bir nebze de olsa kabullenmişti ancak bu Yade için geçerli değildi. Hem oğlunun hem de gelininin emaneti avuçlarının arasından kayıp gitmişti ve o tutmayı başaramamıştı.
Elinde tuttuğu kehribar tespihi ile oturduğu sedirde gözünden akan yaşlarla birlikte dışarıyı seyrediyordu, Yade Gülistan. Dudaklarının hareketlerinden Nazlı'nın ruhunun huzura erişmesi için ezbere bildiği Yasin suresini okuduğunu anlıyordum.
Bebek mavisinin en koyusunu barındıran gözleri kederi kendisine yuva edinmişçesine bezgin bakıyordu. Başının üzerine öylesine örttüğü tülbendi ise kendisine bakmaya dahi mecalinin olmadığının en büyük kanıtıydı.
"Yade!" diyerek üçüncü defa seslendim. Yemeden içmeden kesilen kadının başına bir şey gelecek diye ödüm kopuyordu.
Avuçlarının arasında sıkıca tuttuğu tespihinin üzerine elimi koydum.
"İki lokma bir şey ye bari, şekerin düşecek yine. Hem ilaçlarını da içmen lazım."
Gözlerinden akan yaşlarla birlikte gözlerini sıkıca yuman kadının yüzündeki çizgilerin hangi acılara yuva olduğunu merak ediyordum. Kaç canı bu topraklara feda etmişti?
"Midem alacak gibi değil, zorlama beni."
Başımı iki yana salladım. Yemesi lazımdı. Yemeliydi ki kendisini toparlayabilsin.
Kendisini toparladığında ise ailesinin başında durmalı ve onları bir araya getirmeliydi. Hepimizin Yade'ye ihtiyacı vardı. Onun bilgeliğine, hükmüne ve bize olan koşulsuz sevgisine.
"Miden alsın Yade. Miden alsın ki, kalk da şu konağa bir çeki düzen verebil."
Tuttuğum elini dudaklarıma götürerek öptüm. Misk kokan elini avuçlarımın arasında tutarak ona baktım.
"Gülsüm yenge durmuyor, Yade. Ona ancak sen söz dinletirsin. Kalk konağının başına geç, evlatların seni bekliyor. Sensiz hiçbir şey ile baş edemiyorlar."
Söylediklerim Yade'ye ne kadar etki ederdi bilmiyorum ancak ona gerçekten ihtiyacımız vardı. Ne ben ne de Sidar bu konağı eski haline getirebilmek için yeterli değildik. Nazlı öylesine büyük bir çatlak bırakıp gitmişti ki onaramıyorduk. Onaramayacağımızı da biliyorduk.
"Unutmak zordur, keçamın. Unutmaktan daha zor olanıysa unutamadığını her gün hatırlamaktır. Ben Nazlı'mın bu konaktan gittiği günü her gün hatırlıyorum. Hatırlamak yetmiyor yaşıyorum. Nasıl izin verdin, diyorum. Yavrunun yavrusunun başına gelenleri nasıl engelleyemedin, diyorum. Vicdanım bile bitap düşmüş, Dila. Sen ne ettin, diyor. De hele bana, ben nasıl ayağa kalkayım?"
Koskoca bir yumrunun boğazımın ta ortasına kurulduğunu hissederek yutkundum. Onun acısını anlayamazdım çünkü yaşayan oydu. Ben ise izleyendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÂYE
Ficción GeneralAnlamsızca bana bakıp pencereye doğru ilerledi. Baktığı gökyüzü bile onu ferahlatmamış olmalı ki geri döndü. Önce bir durakladı, söylemekte kararsız kaldı ama söyledi. Kustu içindekileri. "Sen bir kendine dürüst olsana!" Bağırışıyla sarsıldım, odamı...