⚪⚫⚪
Yüreğinin Derdini Dile Dökememek Miydi Zor Olan Yoksa Başkasının Derdini Yüreğinde Taşımak Mı?
Gözyaşının bile görevi varmış. Ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.
Yüreğinin derdini dile dökememek miydi zor olan yoksa başkasının derdini yüreğinde taşımak mı?
Arslan kimlerin yükünü yüreğinde taşıyordu?
Benim yüreğim benim derdimle dolup taşmıştı ve başkasının derdini yüreğime almaya cesaretim dahi yoktu. Arslan başkalarının yükünü nasıl taşıyordu?
Arslan derin uykusunun kollarında mışıl mışıl uyurken ben onu izliyordum yine. Bu dört duvarın arasında yufka yüreğiyle beni sarıp sarmalıyordu ama benim ona hal hatır bile sormaya gereksinimim yokmuş gibiydi. Neden onu kabullenemediğimi bilmiyordum, sanki bir şeyler yerine oturmuyordu.
Biçimli kaşları uykusunda çatıldığında kabus görüp görmediğini düşündüm. Ben evlendiğim günden beri ara ara kabuslarla boğuşuyordum açıkçası.
Arslan kaşlarını mı aldırıyordu? Yoksa bu kadar biçimli ve güzel olamazdı. Düşüncelerimin mantıksızlığı içerisinde Arslan'ı izlemeye devam ederken bir yandan da dün geceyi düşünüyordum.
Dün Arslan'ın dili tutulmuş gibiydi. Sorduğum sorunun cevabını bile vermemişti, daha doğrusu ben o'nu pek dinlememiştim ama...
Gözlerimi kapattığımda Arslan dakikalar boyunca tepemde dikilmeye devam etmişti sonra ise üstümü sıkı sıkı örtmüş ve tekrardan banyoya gitmişti. Sanırım onu en çok şaşırtan onu öpmem olmuştu.
Onu neden öptüğümü ben de bilmiyorum, o an tek istediğim buydu. Daha önce defalarca aynı yatağı paylaştığım adamı neden hiç öpmemiştim?
Hayat gerçekten çok acayipti. Onca şey yaşıyorduk ama bundan mutlu değilken bile buna katlanıyorduk.
Arslan gözlerini hafifçe açıp kapattığında uyanmaya başladığını anlayarak yataktan kalktım. Uyanmadan bir dakika önce gözlerini açıp kapatıyor ardından ofluyordu. Sonra isteksizce yataktan kalkıp banyoya doğru ilerlerken 'Hay aklıma sıçayım!' diyerek söyleniyordu.
Dolaptan kendime kıyafet seçerken Arslan yataktan kalkmış ve rutin olan sözlerini söylüyordu. Bu sefer dayanamayarak onu cevapladım.
"Aslında zeki adamsın. Niye her sabah aklına sövüyorsun, Arslan Ağa?"
Kendisine 'ağa' diyerek seslenmemden hoşlanmıyordu ama ben ona öyle seslenmekten hoşlanıyordum.
"Hanımağalık yapasın var herhalde Dila Xanım?"
İmasına gülümsedim.
"Yok beyim, ne haddime hanımağalık? Merakımdan sorgularım."
Arslan elleriyle gözlerini ovalarken: "Kocana pek düşkünsün bu aralar hayrola inşallah?"
Başımı yana yatırarak gülümsedim. Onunla sohbet etmeyi bazen seviyordum, aslında çok seviyordum ama konuşmaya çekiniyordum genelde.
"Tövbe diyesin Arslan! Ben hep seni düşünürüm."
"Tövbe, tövbe"
Arslan banyoya doğru ilerlerken ardından ben de ilerledim. Arslan bir anda durakladığında bende durdum. Niye durmuştu şimdi?
"Hayırdır Dila sen nereye?"
Arslan ardına dönmüş şaşkınlıkla bana bakıyordu. Arslan elinin tersiyle alnıma dokunduğunda ne yapmaya çalıştığını anlamayarak ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÂYE
General FictionAnlamsızca bana bakıp pencereye doğru ilerledi. Baktığı gökyüzü bile onu ferahlatmamış olmalı ki geri döndü. Önce bir durakladı, söylemekte kararsız kaldı ama söyledi. Kustu içindekileri. "Sen bir kendine dürüst olsana!" Bağırışıyla sarsıldım, odamı...