15. Soğuk

53 8 0
                                    

____________________________

"Beni öldürmek istiyorsan önce yaşatmalısın."

___________________________☆

Hiç sabah olmayacakmış gibi düşündüren geceleri oluyor insanların. Gündüz ışığında kalbine yüklediğin tüm acılar, öfkeler, dertler gökyüzünün siyaha bürünmesiyle gözlerinden akıp yastığını ıslatmaya başlıyor. Kalbin parça parça kopup yok oluyormuşcasına acı çektiriyor. Dayanılmaz bir üzüntü yaşanıyor hücrelerine kadar. Ve unutturuyor gün içinde yaşadığın güzel anıları.

Soğuktan burnunu ve parmak uçlarını hissetmeyen Hena, oturduğu bankta ayaklarını kendine çekmiş ve kollarını kendine sarmış ısınmaya çalışıyor ama başarılı olamıyordu. Hava kararmış, şehir sanki mezarlık misali sessizliğe gömülmüştü. Bu sessizlik onu korkutsa da karanlık daha çok onu ürpertiyor, bazı binalardan parkı aydınlatan kısık ışıklar az da olsa ona umut oluyordu. Donmuş bedenine inat gözleri ılık sıvıları akıtmaktan vazgeçmiyordu. Aklına gelip onu üzmeyi ihmal etmeyen anılar canını fena acıtıyordu.

Özlüyordu babasını. Ona sarılıp ısınmayı, onun kollarında uykuya dalmayı, masallarıyla büyümeyi özlüyordu. Daha üç gün önce gördüğü kabustan korkarak babasının kollarında uykuya daldığı günü özlüyordu. Kabus olmasını diliyor, uyanmak ve babasının odasına koşup kolları altına girmek, ona sıkı sıkı sarılıp uyumayı diliyordu.

Yıllar once kadın olmasının lanetini atlattığını düşünen Hena, o lanetten kurtulamadığını ve kadın olduğu için sevdiklerini bir bir kaybettiğini düşünüyor, kendinden nefret ediyordu. Ama atladığı şey suç onun kadın olması değildi. Suç, kadının karnından çıkıp kadına düşman olanlardaydı !

Başını gökyüzüne kaldırıp yıldızları izlemeye başladı. Simsiyah tuval üzerine sıçramış beyaz boya lekeleri gibi duran yıldızlar olağan güzellikteydi. Ama o güzelliği göremiyordu Hena. İçinden yıldızlara üzülüyordu, onlara benzetiyordu kendini. Soğuk havanın ciğerlerini acıtmasına önem vermeden titreyen sesiyle yıldızlara anlattı derdini.

"Işığını size verdiği için onu sevdiğiniz ve ona güvendiğiniz Güneş sizin katiliniz oluveriyor bi anda. Neden hep güvendiklerimiz yıkıyor bizi, neden hep sevdiklerimiz yüzünden acı çekiyoruz ?" Kalbine dolan öfke ve üzüntüye engel olamıyor sesi gittikce daha da titriyordu. Ama bunun sebebi üşüdüğü için değildi, çektiği acılar daha çok üşütüyordu onu.

"Ben de güvendim, inandım. Yıllarca karanlıkta kaldıktan sonra bana bir nebze de olsa ışık olduğu, ya da olacağı için ona inandım. Ama sonunda o benim, bense onun katili oldum. O, içimde kalan son ışık kırıntısını söndürdü, güvenimi, inamımı, ruhumu öldürdü. Bense katilimin katiline dönüştüm." Hıçkırıklarına engel olamıyor zor da olsa konuşmasına devam ediyordu.

"Belki o da bizim güneşimizdi. Zamanla bilmeden ona doğru sürüklenmişizdir. Nasıl farketmedik bunu ? Önce babamı eritti, sonra da beni."

Sırt üstü banka uzanarak en parlak yıldıza kitledi gözlerini. "Hadi kay sen de. Neden mi sen ? Çünki sen çok parlaksın. Bu hayatta parlak olan herşey yok olmaya mahkum. Işığın herkesi sana çekiyor ve bu yüzden yok oluyorsun yavaştan." Sesini kısarak devam etti sözlerine. "İlgi çekmeyeceksin bu hayatta. Kimseye görünmeyeceksin. Siyah olacaksın. Siyah delik kimseye görünmüyor, ilgiçekmiyor ve yok olmuyor. Yok ediyor. Ama sen yok olmaya mahkumsun."

Parmağını gökyüzüne kaldırıp yıldızı hedeler gibi sesinin tonunu daha da kaldırdı. " Hadi kay! Kay da senin yok olan umudunun, ardınca da ölecek olmanın şerefine bir dilek tutayım. Sonra da o dileğin gerçekleşeceğine inanayım. Senin yok olan hayallerin benim hayalimi gerçekleştirsin. Hadi! Kay da babam geri gelsin!" Elinin tersiyle göz yaşını sildi.

KOR  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin