11. KARANLIK🌑

59 22 0
                                    


"Yalansa bazı gerçekler, gerçek olmayacaktı hayaller.."

■■■■■■■■■■■■■■■■■■■

Dayanıksız kalpler bin türlü acıya katlandıktan sonra dayanıksızlaşır. Kimse doğduğu günden ruhunun bedeninden çıkacağı güne kadar hep mutlu olamaz. Bir gün gülüyorsa insan, sonraki üç gün o bir günün acısını misliyle çıkmayı ihmal etmiyor. Hiç bir mutluluk sonsuza kadar sürmezken, hiç bir karanlıkta sonsuzadek ışıktan kaçamıyor. Ay ve Güneş her gün birbirini kovalayıp, yakalayamadığı gibi, mutlulukla mutsuzlukta birbirini kovalamaktan yorulmuyor. Yakalaya bilseler birbirini, belki hayat bambaşka bir boyutta olabilirdi. Güneşle ayı yanyana hayal edemediğim gibi, mutluluk ve mutsuzluğu da yanyana görmek, uzak bile olmayan bir hiçlik gibi.

Bir kalp kırılmışsa, kırılmıştır. Bunu başka bir kelimeyle anlatmak zor değil, ama başka bir kelime yok. Aynaya herhangi bir nesne çarptığında bir yerinde çatlak oluşur. Onu kapatamazsın, okşarsın, belki seversin ama unutturamazsın. Sonrasında değen küçük nesneler bile olsa o çatlağı büyütür ve etrafında küçük çatlaklar yaratır. Kırılmış bir ayna, kırılmış bir aynadır işte, her aldığı darbede biraz daha kırılan cansız ve ruhsuz bir ayna. Kör olmuş insanlarsa o aynanın çatlaklığına bile aldırmadan güzellikliklerini görmek için, arsızca o aynanın kanayan yaralarından kendilerini seyrederler.
İşte insanda, bir ayna gibi kırılgan ve tamiri olmayan bir organıyla bu dünyada yaşamak zorunda. Hem de aldığı tüm çatlaklara rağmen, ölmüş ruhuna inat, bir gün leş olacak bedenini ayakta tutmak için çabalamakta.

Bir kadın, erkek gözünde hem aciz ve gereksiz, sadece kendisine hizmet edecek bir köle gibi görülürken, Allah "Cennet annelerin ayakları altındadır." Diyerek bizi yaşamaya ve mutlu olmaya teşvik ediyor. Çok eski zamanlardan doğmuş kız çocuklarının lanetli sayılarak gömülmesiyle başlanmış bu zulüm, şimdi de dövülen, öldürülen, bir eşya gibi satılan kadınların mutsuzluğuyla devam ederken, nerede bu adalet diyorum.

Kadın ve erkeği birbirinden ayıran tek fark cinsi bir organsa, nedir bu zulüm ? Bakkala dahi gitmek için evden çıkan kızların kalbinde oluşan heyecan ve korku, gelecekte küçük bir kımıldamayla bile sarsılmalarına neden olacak bir travma yaşatarken, ayyaş şekilde sokakta sabahlayan cinsiyyet organının erkek olduğunu gösteripte, erkeklikten haberi bile olmayan sadece nefes alan bedenler, kadınları hor görmek, aşşalamak zorunda ? Neden bir kadın "Ölmek istemiyorum!" diye haykırırken, yanındakı kız çocuğu "Anne ölme!" Diyerek daha küçük yaşta annesi ile birlikte yok olan çocuk ruhunun kırıntılarını son nefesine kadar taşımak zorunda ? Neden otobusle eve gitmek isteyen bir kız yakılırken, elinde çakmak, cebinde bıçak ve belinde silahla sözde erkekler ismi altındakı bazı varlıklar öldürdükleri bedenlere inat 3, 5 yıl yatıp sonrasında yeniden sokaklarda ellerini, kollarını sallaya sallaya gezerek, kadınlara laf sokmakta ? Bir hırsız 20 yıl hapis cezası alırken, bir kadının hayallerini, umutlarını, geleceğini ve hayatını çalan  şerefsizler en fazla 5 yıl hapis almakta ?

Dünya mı adaletsiz, yoksa hukuk mu ? Belkide hukukları gözardı eden eline rüşvet geçince benliğini, vicdanını sata bilen bazı erkek cinsizyyetli hakimlerdir adaletsiz. Adalet bu danyada aranması gereken en son şey  olmalıydı.

Öldürdüğü kadının ruhuna bile saygı duymayan bazı şerefsizler kendi namuslarından bihaber, kadının ölmüş ruhunu lekelemekte ! Bazı boş zihniyyetler ise ölmüş kadının ardından : "Namuslu olsaydı da ölmezdi!" diyerek kendi namuslarını küçük düşürürken, Allahın her şeyi gördüğünü ve duyduğunu unutuyorlardı. Ne demişler, "Her kes kendi mezarında uyuyacak." Ve bir söz de var ki, "Yaşattığını yaşamayan bu dünyadan gitmeyecek" Yaşamadan gitmesinler!

KOR  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin