Ellerimi yıkadıktan sonra cebimden çıkardığım peçeteyle kuruladım. Islanan peçeteyi çöpe atmamla kapıdan içeri kızarmış bir yüzün girmesi bir oldu.
Seungmin'le göz göze geldiğimde, "Neyin var senin?" diye endişeyle sordum. İki hafta boyunca onu hiç görmemiştim ve şimdi kıpkırmızı burnu ve kendini bırakmaya hazır nemli gözlerle karşımda duruyordu.
"Chan," diye mırıldandı ama gerisini getiremedi.
Birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapattım ve onu kollarım arasına aldım. Seungmin sesli ağlamıyordu. Vücudunun sarsıldığını hissedebiliyordum ama ağlamasını içine atıyordu. Bu durumun beni daha çok üzdüğünü fark ettim. Onu biraz rahatlatabilmek için ellerimi ensesindeki saçlara çıkardım ve yavaşça okşadım.
"Her ne olduysa geçeceğine eminim." diye konuştum yumuşak bir sesle. "Dünyanın sonu değil, Seungmin. Mükemmel olmasa da iyi olan biriyle kavga etmen seni daha eksik ya da daha kötü biri yapmaz. Lütfen konu neyse kendini suçlama."
Burnunu çekti ve hafifçe geri çekildi. Kızarmış gözlerini gözlerime çevirdiğinde güzelliği karşısında sakin olmaya çalıştım. Seungmin şaka olmalıydı, hayal ürünüm falan.
"Anlatacak mısın?" diye sorduğumda başını iki yana salladı. Bunun üzerine biraz düşünmeye çalıştım. "Kafanı dağıtmak ister misin? Biraz gülersen sana iyi gelebilir."
Seungmin bunu tarttığını belirten yüz ifadesini takındıktan sonra tekrar burnunu çekti ve, "Olabilir." diye mırıldandı.
Onu omuzlarından çevirdim ve tuvaletin çıkışına yürüttüm. "Seni takım arkadaşlarımla tanışmaya götürüyorum şu an, sormadım az önce ama sorun olmaz değil mi?"
"Olmaz."
Memnuniyetle onu yönlendirmeye devam ettim ve sonunda sınıfımın önünde durdum. Kapıyı açıp onunla birlikte içeri girdikten sonra benim masamın etrafına dizilen gruba ilerledim.
Bakışlar bizde toplandığında, "Seungmin," diyerek yanımdaki güzel çocuğu gösterdim ve ardından hepsinin ismini teker teker saydım. "Jeongin, Moonbin, Chaeyeong ve Yeri."
Moonbin hemen Seungmin'e sandalye ayarladı ve Jeongin'in yanına oturttu. Kızlar onun moralsizliğini fark etmiş ve bana kısa birer bakış atmışlardı ancak onları görmemişim gibi davrandım. Seungmin sorunu benimle konuşmak istemiyorsa yeni tanıştığı bir grup içinde de konuşacak değildi.
"Pekâlâ, Seungmin." Moonbin oturduğu sandalyede hafifçe Seungmin'e eğildi ve gözlerini kıstı. Büyük bir dikkatle çocuğun yüzüne bakarken "Sen hangi Disney prensesisin?" diye sordu.
Ben ilk sorduğu sorunun bu kadar saçma olmasına kaşlarımı çatarak tepki verirken Seungmin sadece duraksadı ve ardından dudakları hafifçe iki yana kaydı. "Sanırım Belle."
"Of... Küçük, sevimli ve hoşgörülü aşık... Herkesin hayali misin, Seungmin?" diyerek gülümsedi Yeri.
Benim ekip Seungmin'in seçtiği romantik karakterle dalga geçerek gülerken bir anlığına bu durumun onu rahatsız etmesinden korktum ancak Seungmin onlara katılıp gülmeye devam etti ve hatta bir ara benim ona baktığımı fark ederek benimle göz göze geldi. Yüzündeki eğlenen ifade o saniyelik zaman diliminde teşekkür eder gibi bir hal almıştı ve ben ona bakakalmaktan başka bir şey yapamamıştım. Onu mutlu edebildiğim için mutluydum, kafasını dağıtabildiğim ve ona yeni arkadaşlar kazandırabildiğim için de. Bunları söyleyemeyeceğimi bildiğim için susmakla ve kahkaha atarken oluşturduğu güzel melodiyi dinlemekle yetinmiştim.
Öğle arasının bitişini haber veren zil çaldığında Seungmin ayağa kalktı ve herkesle tanıştığına memnun olduğunu dile getirdi.
Ona sınıfına kadar eşlik ettim. Kapıdan girmeden önce bana döndü ve yanındaki duvara yaslanarak bakışlarını yüzüme dikti. "Arkadaşlarıyla anlaşamadığım için sosyal becerilerimin normalin altında olduğunu ima etti. Direkt bunu söylemedi ama söylediği şeyler buna çıkıyordu."
Hayret içindeydim. "Böyle olduğunu düşünmüyorsun, değil mi? Üstelik az önce kendin de gördün."
"Tabi ki düşünmüyorum. Sadece onun arkadaşları pek benim kafa dengim değiller, olay bu."
"Buna benzer şeyler için lütfen moralini bozma." dedim olabildiğince içten bir şekilde. "Senin bundan daha fazlası olduğuna eminim."
Seungmin bir şey demedi ama yüzünde güzel bir gülümseme belirdi.
"Seungmin!"
Seungmin arkasını döndüğünde onu bahçede birlikte otururken gördüğüm çocuk ona hızla yaklaşıyordu. Ayakkabılarının uçları birbirine değecek kadar yakın durduklarında Chan ellerini Seungmin'in kollarına çıkardı ve hafifçe yüzüne eğildi.
"Tüm teneffüs boyunca seni aradım. Derse girme. Lütfen biraz konuşalım. Senden çok özür dilerim."
Seungmin az öncekinden daha güzel bir şekilde gülümsedi. Birazcık parmak ucuna kalkıp Chan'ın boynuna sarıldı.
Elimde olmadan bir adım geri attım.
"Toparlanıp geliyorum. Beni kütüphanede bekle."
Chan başını sallayıp Seungmin'in saçlarını dağıttı ve arkasını dönüp gitti. Seungmin ise duvara yaslanarak onun peşinden bakakaldı. Benim orada olduğumu unuttuğunu anladığımda derin bir nefes alıp gözlerimi kaçırdım.
"Kendine dikkat et, Seungmin. Mutlu olmana sevindim."
Seungmin arkasını döndü ve yüzüme baktı. "Her şey için teşekkürler, Minho."
Hafifçe gülümseyip başımı salladım. Ardından ben de kendi sınıfıma yürümeye başladım.
(ó㉨ò)
uzuuunn bir aradan sonra bu user geri döndü 😌✌🏻
simdi bu fice sık sık bölüm yollamak gerek cünkü yksyi hakladık 😎
26.8
kızlar ikinci bölüm de bugün geliyo ins okuyan olur <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Treat You Better ;; 2Min
FanfictionSeungmin'e yardımcı olmak, artık Minho'ya zor geliyordu. 🌼 @wintrvante 'ye ithaf edilmiştir. | 2022 Eylül